Sohbet Kardeşliği

Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de mü’minlerin kardeş olduğunu beyan buyurur.[1] Efendimiz de din kardeşleri arasında sağlam bir muhabbet bağı tesis edilmeden kâmil bir îmâna ulaşılamayacağını bildirir.[2]

Hadîs-i şerîfte buyrulur: “Kıyâmet günü Allah Teâlâ şöyle buyurur: Celâlim hakkı için, bana itaat maksadıyla birbirlerini sevenler nerede? Hiçbir gölgenin bulunmadığı bugün, onları Arş’ımın gölgesinde gölgelendireceğim, onları muhâfaza edeceğim.” (Müslim, Birr, 37)

Allah için birbirini sevip kardeşlik hukûkuna dikkat etmenin esas karşılığı, kıyâmet gününde görülecektir. Zira diğer bir hadîs-i şerîfte ifâde edildiğine göre hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde Arş’ın altında gölgelenecek yedi zümreden biri de, Allah için kardeş olanlardır.[3] Bu kardeşliğin ispatı ise, kardeşinin iyi zamanında sevincine iştirak etmek, diğer taraftan zor zamanında da dert ortağı olabilmek, yanıbaşında bulunmak, onun için fedâkârlık gösterip onu kendisine tercih edebilmektir.

Yine Peygamber Efendimiz bu hususta şu hâdiseyi nakleder:

“Bir kimse başka bir köydeki (din) kardeşini ziyaret etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir meleği vazifelendirdi. Adam meleğin yanına gelince, melek:

«–Nereye gidiyorsun?» dedi.

O zât:

«–Şu köyde bir din kardeşim var, onu görmeye gidiyorum.» cevâbını verdi.

Melek sordu:

«–O kardeşinden elde etmek istediğin bir menfaatin mi var?»

Adam:

«–Yok hayır, ben onu sırf Allah rızâsı için severim, onun için ziyaretine gidiyorum.» dedi.

Bunun üzerine melek:

«–Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allah Teâlâ’nın sana gönderdiği elçiyim.» dedi.” (Müslim, Birr, 38; Ahmed, II, 292)

KARDEŞLİK MUHABBETİ

Sohbetlerde tesis edilen kardeşlik bağları da, karşılıklı muhabbet ve hürmet duygularıyla daha da kuvvetlendirilmelidir. Nitekim Hazret-i Ali“Muhabbet, hürmetle pekişir.” [4] buyurmuştur.

Nakşibendiyye büyüklerinden Hâdimî Hazretleri de şöyle buyurur:

“Kendilerini Allah için sevdiğin ve kardeşlik bağı kurduğun kişilerin hukûkunu gözet! Onlara iyilik ve ihsanlarda bulun! İster ihtiyacından fazla olan malından, ister elindekini paylaşarak, isterse kendi ihtiyacın olmasına rağmen kardeşini nefsine tercih ederek onlara infâk et! Onların ihtiyacını kendi mühim ihtiyaçlarından önde tut!

Kardeşlerin yanındayken de uzağındayken de onların ayıplarını ört! Hoşuna gitmeyen bir hâl gördüğünde sükût et!

Kardeşini, evlâtlarını, yakınlarını sev ve onları güzel sıfatlarıyla senâ et!

Kardeşinin sana karşı bir kusuru olursa buna tahammül et, affet ve görmezden gel! Ufak tefek kusurları sebebiyle onu terk etme! Zira kardeşin bir defa yanlış yaptı ve eğrildiyse o hâl üzere devam etmez, bir müddet sonra istikâmete döner.

Kardeşine hayattayken ve öldükten sonra duâ et! Kendine duâ ettiğin gibi ona da duâ et! Aslında bu duâlar hep kendin içindir, kardeşinden çok sana fayda sağlar.

Kardeşine, onun evlâtlarına ve arkadaşlarına olan muhabbetini ölüme ve hattâ ölüm ötesine kadar devam ettir! Zira muhabbet, uhrevî bir iştir. Eğer muhabbet ölümden evvel kesilirse, önceki çalışma ve gayretler boşa gider, yazık olur.

Kardeşinden makam ve mal gibi zorlanacağı şeyler isteme! Onu sırf Allah için sev! Duâsını almak ve onunla sırf Allah için bir araya gelip sohbet etmek için dost ol!” (Hâdimî, “Nasâyıh”, Mecmûatü’r-Resâil, s. 132)


[1] Bkz. el-Hucurât, 10.

[2] Bkz. Müslim, Îmân, 93-94.

[3] Bkz. Buhârî, Ezân, 36.

[4] Doç. Dr. Abdülaziz Hatip, Hz. Ali’den Hikmet Parıltıları, İstanbul 2006, s. 38.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Sohbet ve Adabı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.