Sınırlar Açıldı Torunlar Kavuştu

Balkanlardaki Rodop Dağlarının ayırdığı Yunanistan'ın Gümülcine ve Bulgaristan'ın Kırcaali kentleri aralarındaki sınır kapısının 68 yıl sonra açılmasıyla tekrar buluştu. İki kent arasındaki sosyal ve kültürel alışverişin mimarı öğretmenler olmuş. Yeniden buluşan iki farklı ülkenin Türkleri üzerinde iki devletin farklı azınlık politikasının izlerini görmek mümkün.

Balkanlardaki Türklerden bahsedince hep iki şehrin ismi öne çıkar:

Gümülcine ve Kırcaali.

Bu iki şehir de Türklerin yoğun olarak yaşadığı yerler. Gümülcine Yunanistan’ın kuzeyinde, Kırcaali ise Bulgaristan’ın güneyinde. Balkan Savaşları sonrasında çizilen sınır, Türkleri tam ortadan ikiye bölmüş. Aralarına Rodop Dağları girmiş. 1912 yılında Osmanlı topraklarından kopsalar da, farklı ülkelerin topraklarında yer alsalar da iki şehirdeki Türklerin bağları 1945'e kadar hep devam etmiş.

1945'te ise iki şehir arasında ilişki bıçak gibi kesildi. 1945 yılında Bulgaristan’da iktidara gelen komünist iktidar iki şehri birbirine bağlayan Makas sınır kapısını kapattı. Aralarında akrabalıklar da olan iki tarafta kalan Türkler, on yıllar boyunca bir birlerinden koptu. 9 Eylül 2013'te, yani sınır kapının kapanışının 68. yılında Makas sınır kapısı yeniden açıldı. Her iki ülkenin yeni yaptığı yollarla iki kent arasındaki mesafe karayolu ile 45 dakikaya düştü.

Yaklaşık 70 yıldır birbirinden ayrı olan Türklerin sınır kapısının açılmasından ardından yaşadıkları karşılaşmayı izlemek için Gümülcine ve Kırcaali’nin yolunu tuttuk.

[caption id="" align="aligncenter" width="788"] Makas Sınır Kapısı[/caption]

ÖNCE TİCARET

Her yeni sınır kapısının açılmasının ardından yaşananlar burada da kendini göstermiş, önce ticaret başlamış. İki ülke arasındaki gelir farklılığı Bulgaristan’ı, Yunanistan’a göre daha ucuz kıldığı için Kırcaali köy pazarları, marketleri güneyden gelenlerin hafta sonu uğrak yerleri olmuş. Akaryakıtın Bulgaristan’da ucuz olması Gümülcüne’den gelenlerin depolarını doldurup ülkelerine dönmesini sağlamış. Sınır kapısından geçişin üç buçuk tonluk araç ve yük sınırlaması getirmesi Bulgaristan’dan şimdilik yüksek hacimli mal getirilmesine engel. Bulgaristan’da kerestenin ve inşaat malzemelerinin ucuz oluşu az da olsa bazı Türk girişimcilerini ticaret yapmaya itmiş. Her iki ülkenin de en düşük gelirli kesimlerini Türklerin oluşturması, girişimci azlığı, yeterli sermaye birikiminin olmaması büyük çaplı ticaret adımlarını sınırlamış. Kırcaalili Türklerinin yazları günübirlik Gümülcine seyahatleri de Gümülcinelilere para bırakmaya başlamış. İki ülkedeki Türkler arasında alışveriş sadece ticaretle sınırlı kalmamış. Her iki tarafta kültürel ve sosyal alışverişi canlandıran girişimler de var.

İLK TEMAS ÖĞRETMENLER ARACILIĞI İLE OLDU

Gümülcine’deki Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği 1936 yılında kurulan bir dernek. Başkanlığını Sami Ali Toraman yürütüyor. Toraman, sınır kapısının açılmasının ardından en yoğun iletişimi eğitim camiasının yürüttüğünü söylüyor. Lozan Anlaşması'nın getirdiği olanaklar sayesinde Yunanistan’daki Türk azınlık anadilde eğitim yapabiliyor. Bulgaristan’dakiler ise bu haktan mahrum. Toraman öğretmenlerin buluşmasındaki ilk konunun anadilde eğitim olduğunu söylüyor:

"Biz oranın öğretmen kesimi ile tanıştık. Orada Türk olup da Türkçe ders yapamayan öğretmenlerle tanıştık. Bulgaristan’da anadilde eğitimde sıkıntı var. Anadilde eğitimin faydaları, neden anadilde eğitim alınmalı konulu paneller düzenledik. Ana dilin yalnız konuşma dili olmadığını, yazı dili olduğunu, anadile çıkarılan engelleri konuştuk."

[caption id="" align="aligncenter" width="788"] Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği Başkanı Sami Ali Toraman[/caption]

Her yıl 24 Kasım Öğretmenler Günü’ndeki buluşmaları, her iki taraftan yazarların yazdıkları kitapların ortak tanıtım günleri, ortak konserler, geceler takip etmiş. Bu buluşmalarda ortaya çıkan bir gerçek ise Türkçe’nin günlük hayattaki kullanımı konusunda ciddi farklar olduğu. Toraman’ın gözlemi Bulgaristan Türklerindeki ürkeklik olmuş:

"Türkçeyi ve Türklüklerini öne çıkarmaktan ürküyorlardı. Kendi aralarında Bulgarca konuşuyorlardı. Biz gittiğimiz zaman sanki Gümülcine’nin bir mahallesinde gibi kendilerini hissetmeye başladılar. Bizim gidişimizle müthiş bir etkileşim oldu, cesaret moral kaynağı oldu. Dört ayrı ortak kitap tanıtımı yaptık. Katılım her seferinde arttı."

Sami Ali Toraman, Bulgaristan’daki Türklerin kimliğinin ikinci plana atıldığını gözlemlediğini de söylüyor:

"Komünizmin faydası da olmuş, eğitimsiz insan neredeyse yok. Burada eğitim engellenmeye çalışılırken orada en ücra köylere okullar kurulmuş. Burada bir Türk ile Yunanlı’nın evlenmesi binde bir ise orada daha çok evlenmeler olmuş. Bu eğitim onları entellektüel yapabilmiş. Onlara kimliği ikinci plana atmasını öğretmiş. Entegrasyonu biraz geçmişler gibi."

Gümülcine'de Yeni Cami'nin sokağı. Türk Esnafın yoğun olarak bulunduğu yer.

Toraman’ın bir diğer gözlemi de Bulgaristan’da Türkçe kitap okuma oranının arttığı ve yavaş yavaş kabuklarını kırmaya başladıkları şeklinde.

Gümülcine’den görünen Kırcaali bu şekilde. Peki 70 yıl sonraki karşılaşmaya ilişkin Bulgaristan yani Kırcaali cephesinin gözlemleri neler? Bu sorunun yanıtı için de Filibe Üniversitesi öğretim üyesi olan, aynı zamanda da Güney Bulgaristan Türkçe Öğretmenleri Derneği Başkanı Doçent Doktor Harun Bekir ile konuştuk. Kırcaali’de yaşayan Bekir, Gümülcineli eğitim camiası ile iç içe. Karşılıklı yapılan panellere katılan ve ciddi bir kültürel bir alışverişin olduğunu düşünen Bekir, anadilde eğitim konusunda iki ülke arasındaki yapısal farklılığa dikkat çekiyor:

"Okullar farklı statüde. Onların Lozan Anlaşması ile sahip oldukları azınlık okulları var, biz de azınlık okulları yok. Ortak sorunlar olarak, kitap eksikliği, öğrencilerin yeterince anadilde eğitim alınamaması sayılabilir."

Harun Bekir, iki toplumun farklı şekillenmesinde iki devletin farklı azınlık politikaları yattığı görüşünde:

"Dışa kapalı bir toplumsa iletişim dili daha çok Türkçe oluyor. Bulgaristan’daki Türk toplumu Yunanistan’daki Türk toplumu kadar içe kapalı değil. Diğer etnik gruplarla, devletin kurumları ile daha çok iletişim içerisinde. Buradaki Türkler, Yunanistan’a göre daha entegre. Orada bu kadar entegre değiller. Bu durum toplumun isteği ile şekillenmemiş. Onların entegre olmalarına devlet izin vermemiş, entegre olmalarını istememiş. Bu durumda Yunanistan’daki Türkler’de kimliklerine daha çok sahip çıkma refleksi çıkmış. Buradaki toplum daha entegre olmuş desek de bazı değerlerini kaybetme eğilimi de var."

Harun Bekir, geçmişte Yunanistan’ın Türkleri silme, Bulgaristan’ın ise asimile etme çabası içinde politikalar yürüttüğünü söylüyor:

"Oradaki Türk toplumunun Lozan Anlaşması’ndan kaynaklanan bir statüsü var. O statü içerisinde oradaki devlet ve toplum onları yabancı unsur gibi görüyor, devamlı baskı ve sınırlamalarla oradaki Türk toplumunu devlet dışına itmek istiyor. İstihdamını sağlamıyor, engelliyor. Toplum oradan yok olsun diye. Burada ise geçmişe baktığımızda devlet buradaki toplumu entegre etmek hatta asimile etmek istiyordu. Önce buradaki azınlık okulları kapatıldı, Bulgar okulları ile birleştirildi. Aşama aşama gidildi Türklerin zorla isimlerinin değiştirilmesi artık zirveydi."

Harun Bekir’e Bulgaristan’daki Türklerin kendi aralarında Bulgarca konuşmasını da yagırgamamak gerekli:

"Bulgaristan’daki Türklerin kendi aralarında Bulgarca konuşmalarını doğal kaşılamak lâzım. Eğitimini tamamen Bulgarca almış bir kişi kendisini ifade etme gücünü Bulgarca da görüyor. Bunu da kötü görmemek lâzım, bir ülkede yaşadığımızda o ülkenin resmi dilini mutlaka bilmeniz gerekiyor. Türk toplumunun az olduğu yerde asimilasyon riski var ama Kırcaali gibi bir yerde çoğunluk olduğu yerde asimilasyondan bahsedilemez."

Gümülcine ve Kırcaali’nin 70 yıllık kopuşunun ardından yeniden buluşmasının iki toplumun kanaat önderleri tarafından değerlendirilmesi bu şekilde. Farklılaşmalara rağmen iki taraftan da duyduğumuz ortak cümle aynı atasözlerinin ve deyimlerin hâlâ iki tarafta da geçerliliğini koruduğu şeklinde. İki tarafın edebiyatı ile içli dışlı olan Sami Ali Toraman iki tarafın şairlerinin ortak kelimelerini de çıkarmış:

"İki taraftan da hasret, ayrılık, özlem kelimelerini kullanmayan Rodop dağlarını ve Arda boylarını konu etmeyen bir tane şair yok."

Kaynak: Al Jazeera Türk

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.