Şeytanın Vesveseleri Nelerdir?

Allah'a ve Resule iman eden hak yolundaki her kul şeytanın en birincil düşmanıdır. Düşmanın nasihati bile fitne ise şeytanın bizleri "Allah mağfireti" ile aldatmasıda müsaade etmemeliyiz. Şeytan ve nefse karşı Allah'ın ipine sımsıkı sarılıp takva ile mücadele etmeliyiz. Bilerek ve yaşayarak...

Cenab-ı Hak, ibâdette israfa düşenlere;

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazı gafilâne kılarlar.” (el-Mâûn, 4-5) buyurmaktadır.

Yazık edilmeyen, hakkı verilen namazın ise, Allâh’a yaklaşma vesilesi olduğunu;

“…Secde et ve yaklaş.” (el-Alak, 19) buyurarak bizlere bildirmektedir.

Cenâb-ı Hakk’a selîm ve münîb bir kalp ile yaklaşılabilir. Hendeseden, yani birtakım vücut hareketlerinden ibaret bir namaz; kulu Allâh’a yaklaştırmaz.

Oruç da böyledir. Hakkı verildiğinde yani, ağız ile beraber; göz, kulak, dil ve gönül ile birlikte tutulan oruç; kulu takvâya eriştirir. Fakat gözünü haramdan, dilini yalandan ve dedikodudan sakınmayanların, yanına ancak açlıkları kâr kalır.

ALLAH'IN AFFI İLE SİZLERİ ALDATMASIN!

Ardından başa kakma ve eziyet gelen sadakalar iptal olur.

Kazancının helâliyetine dikkat etmeyen, «cidal»den ve «refes»ten uzak kalamayan bir hac yolcusuna; «Lebbeyk» değil; «Lâ lebbeyk!» denir.

Bunlar ne hazin israflardır. İnsanın ezelî düşmanı olan şeytan; insana olan hasedinden dolayı, dâimâ onun elindeki kıymetli şeyleri çalmaktadır.

Şeytan, tevbeyi geciktirerek insanı kandırır ve böylece ömrün israfına zemin hazırlar. Âyet-i kerîmede buyurulur:

وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ

“…Sakın şeytan, Allâh’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” (Lokmân, 33; Fâtır, 5)

Şeytan, yaygaralara boğarak, vesveseler vererek ve vehimlerle korkutarak; insanın malına ve evlâtlarına ortak olmaya çalışır. (Bkz. el-İsrâ, 64) İnsanın âhiret sermayesi olan malını ve gözünün nûru olan evlâtlarını şeytana kaptırması, ne ağır bir hüsran ve büyük bir israftır!..

Bu sebeple, şeytanın ifsatlarından malları ve evlâtları korumamız zarûrîdir. Bu, insan için çok mühim bir imtihan vesilesidir.

Evlâtlarımız husûsunda israftan ve şeytanın ortaklığından korunmak için; onları Allah yolunda, Kur’ân ve Sünnet ekseninde terbiye etmemiz zarûrîdir.

Malları şeytanın ortaklığından korumak ise, nefse gereğinden fazla harcama israfından uzak durmak ve dâimâ helâlinden kazanarak Allah yolunda infâk etmekle olur.

Sâlih amellerin mühim bir kısmı, mâlîdir. Çünkü mal, âdetâ insanın çok meylettiği ve gönlünde taht kurduğu bir puttur. Mala olan meylin bertarâf edilmesi zarûrîdir. Âyet-i kerîmede buyurulur:

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللَّهِ أَندَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللَّهِ ۖ

“İnsanlar arasında Allâh’ı bırakıp da ona (putlar, mal, makam-mevki, şöhret ve şehvet gibi) ortaklar koşanlar vardır. Onları, Allâh’ı severcesine severler…” (el-Bakara, 165)

Bu âyetin tehdidinden muhafaza olabilmek için insan; kalbinde, şu muhasebeyi yapmalıdır:

  • Kalbimde dünya malına muhabbet var mı?
  • Dünya malıyla alâkalı tasarruflarım hangi gaye istikametinde? Yani nereye harcıyorum? Nereye yatırım yapıyorum?
  • Dünya ile ukbâ karşı karşıya geldiğinde hangisini tercih ediyorum?
  • Malı infâk ederken gönlümde bir sıkıntı hissediyor muyum?

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.