Şeytanın Girdiği Söz Penceresi

Dostlar, arkadaşlar ve ortaklar arası da çoğu zaman iletişim kazaları ile bozulur. Burada şeytanın girdiği söz penceresi, çoğu zaman sü-i zanna dayalı gıybet, dedikodu ve yanlış anlamalardır. Söz üslubundaki nezaket ve saygının kaybolması da şeytanın gönüllerde vesvese üretmesinin tohumu olur.

Rabbimiz, şeytanı, yaratılışının başlangıcından kıyâmete kadar, “insanoğlunun ebedî bir düşmanı” olarak ilan etmiştir. Onun çeşit çeşit hilelerine dikkat çekmiş, sırat-ı müstakimden (Hak ve hakikate götüren dosdoğru yoldan) saptırmaması için uyanık olunması ve Zât-ı ulûhiyyetine sığınılması gerektiğini tavsiye etmiştir. Biz bu yazıda özellikle şeytan ve askerlerinin insanlar arasını bozma yönündeki iletişim tehlikelerine işâret edeceğiz.

İNSANLARA KARŞI GÜZEL SÖZÜ SÖYLE!

Kur’ân-ı Kerim’de hususiyle sözlü iletişimlerde şeytana fırsat verilmemesi için azami dikkat gösterilmesi istenir:

(وَقُلْ لِعِبَادٖى يَقُولُوا الَّتٖى هِىَ اَحْسَنُ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُوًّا مُبٖينًا)

“Kullarıma söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. Gerçek olan şu ki şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.” (İsrâ Sûresi, 53)

“Şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır” şeklinde tercüme edilen cümle, şöyle de tercüme edilebilmektedir: “Şeytan insan için bölüp parçalayıcı, ayırıcı bir düşmandır”1. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın bu cümle ilgili tefsiri şöyledir:

“O şeytan size gizli de gelse esasen açık bir düşmandır. İkinci bir mânâ ile: O, sizin Allah ile ve birbirinizle aranızı açacak ve sizi perişan edecek bir düşmandır. Üçüncü bir mânâ ile: O, sizi şaşırtmak için beliğ (belagatlı) ve parlak söz söylemesini bilen büyük bir düşmandır.”

Evet, şeytanın en önemli misyonlarından birisi ve hatta birincisi, insan ile Allah arasını açmaktır. Bu misyonunun tabii bir uzantısı olarak da, insanların arasını açarak, birbirine düşürerek, onları fesat çıkarıcı ve kan dökücü bir varlık haline dönüştürmektir. Zira insanı yalnızlaştırıp zayıf düşürmek, onu saptırmayı kolayca yapabilme adına önemli bir stratejidir. Allah Resûlü –sallallahu aleyhi ve sellem- bu sırra şöyle dikkat çeker:

“Ayrılıktan sakının. Şüphesiz şeytan tek kalanla beraberdir. Kim iman selametiyle ölüp cennetin tam ortasında olmak istiyorsa cemaate yapışsın.” (Tirmizî, Fiten,7; Ahmed b. Hanbel,el-Müsned, I 18)

“İki (kişi) birden hayırlıdır, üç ikiden hayırlıdır; dört de üçten hayırlıdır. Öyleyse cemaatten ayrılmayın. Zira Allah ümmetimi ancak doğru yol üzerinde birleştirir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5, 145)

İLETİŞİM ZAAFLARI

Esasen İblis’in hilesi zayıftır. Yapabildiği sadece vesvese vermektir. Allah’a bağlı samimi kullar üzerinde hiçbir otoritesi yoktur. Fakat Allah’a sığınmasını bilmeyen, imanı ve bağlılığı zayıf kimseleri ise kolayca kandırır ve saptırır. En önemli kandırma vasıtası, fesadı, batılı ve yanlışı süslü ve güzel göstermektir. Çeşitli şekillerde insana sirâyet etme yolları arar ve en zayıf noktalarından onları yakalar. İnsana düşen, ona açık kapı bırakmamak ve surda gedik açmamaktır.

İnsanlar arası ilişkileri bozmak için en çok kullandığı açık alan, çoğu zaman sözlü iletişim ve beden dilidir. İşte bu sebepledir ki Rabbimiz “Kullarıma söyle: «Hep en güzel sözleri söylesinler, çünkü şeytan aralarını bozmaya çalışır.» diyerek şeytanın girebileceği noktalara işaret eder. Bir başka âyet-i kerimede de “Arkadan çekiştiren, gözü ile kaşı ile eğlenen her bir kimsenin vay haline!” (Hümeze Sûresi, 1) buyrularak beden dili ile de ilişkilerin bozulacağına dikkat çekilir.

Birliktelikleri, barış ve huzuru, ülfet ve muhabbeti berhava edecek, sözlü ve sözsüz iletişim zaaflarından bazılarına burada örnekler vermek isteriz.

ŞEYTANIN BEKLEDİĞİ FIRSATLAR

Aile hayatında, eşler arasında ülfet ve muhabbet çoğu zaman söz ve beden dilindeki zaaflardan kaynaklanır. Aile hayatı, bedenlerin değil gönüllerin kaynaşması ile huzur cennetine dönüşür. Yaralayıcı sözler, bedeni değil, gönlü kanatır. Özellikle muhatabı küçük gören bir eda ile söylenilen söz ya da göz kaş işaretleri, müspet duyguları zehirler ve kalpleri soğutur. Meselâ “Sen de kendini adam mı zannediyorsun?”, “Şu hâline bir bak, senden utanıyorum”, “Senin yaptığını çocuklar bile yapmaz”, “Hayatımı zehir ettin!”, “Bugüne kadar senden hiçbir hayır görmedim” gibi zehirli cümleler, tam da şeytanın beklediği fırsat kapılarını açar. Allah Resûlüllâh -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“İblis tahtını su üzerine kurar. Sonra yapacakları kötülükleri yapmak üzere avenesini sağa sola gönderir. Makam ve mevkice ona en yakın olan, fitnenin en büyüğünü yapandır. Hepsi yaptıklarını anlatmak üzere İblis’in yanına gelir ve içlerinden birisi: ‘Ben şunu, şunu yaptım.’ der. Ancak İblis, ona: ‘Senin yaptığın da bir şey mi?’ der. Sonra bir başkası gelir ve ‘Falan adamı, karısından boşayıncaya kadar onun yakasını bırakmadım.’ der. İblis bundan o kadar memnun olur ki, hemen onu yanına çağırır ve ‘Sen ne kadar şirinsin!’ diyerek ona iltifat eder.” (Müslim, Münafıkûn 67; Müsned, 3/314)

YANLIŞ ANLAMALARA FIRSAT VERME!

Aile huzurunun bozulması, karı-kocanın huzurunu altüst ettiği gibi çocukları da sahipsiz ve zayıf bırakır. Bozulan aile yuvası, aile fertlerinin her birinde dindarlık yönünden de çözülmelere sebep olacaktır. Belki de fesat ve hatta kan dökülmesine kadar fitnelerin kaynamasına yol açabilecektir. Zaten şeytanın ana hedeflerinden biri de budur.

Dostlar, arkadaşlar ve ortaklar arası da çoğu zaman iletişim kazaları ile bozulur. Burada şeytanın girdiği söz penceresi, çoğu zaman sü-i zanna dayalı gıybet, dedikodu ve yanlış anlamalardır. Söz üslubundaki nezaket ve saygının kaybolması da şeytanın gönüllerde vesvese üretmesinin tohumu olur. Şeytanı aradan çıkarmanın en güzel yollarından birisi, arkadaş ve dostların yanlış anlamalara fırsat vermeme adına gıyaben değil, yüz yüze görüşmeyi tercih etmeleridir. Özellikle ilişkilerin bozulmaya yüz tuttuğu durumlarda telefonla iletişim bile vesvese üretecektir.

İLETİŞİM HASTALIKLARI: AYRILIK VE DÜŞMANLIK

Bir mefkûre uğruna ekip olmuş, aynı safta omuz omuza yol yürüyen dava erleri arasına da şeytan, çoğu zaman iletişim hastalıkları neticesinde ayrılık ve düşmanlık tohumları eker. Sözün muhtevası kadar, söyleniş şekli, zamanı ve mekânı da son derece önemlidir. Neyi nasıl söylemek gerektiği kadar, muhatap tarafından onun nasıl anlaşılabileceği de hesap edilebilmelidir. Bazen bir sözü söylemek, bir hakikati hatırlatmak için en uygun zaman ve mekânı gözetme adına, bir hafta ve belki bir ay geçmesini bekleyebilmek gerekecektir.

İnsanların sadece idrak, akıl ve bilgi ile hareket edebileceklerini düşünmek, eksik bir düşüncedir. İnsan, belki çoğu zaman duyguları ile hareket eden bir varlıktır. Öyleyse insan ilişkilerinde kafa kadar ve hatta ondan daha da fazla kalbe bakarak bir hareket tarzı geliştirebilmelidir. Özellikle dava arkadaşlığında ekibi dağıtmadan tutabilmek, iletişim açısından iyi bir duygusal organizasyon becerisine bağlıdır.

Şeytan, gönüllere yönelik fısıltılarında, çoğu zaman insanın ebediyet tutkusundan, mal mülk hırsından, şehvetinden, baş olma sevdasından, bencilliğinden, ziynet/süs ve lüks düşkünlüğünden, haramlara ilgisinden istifade eder. Ondan korunmanın en emin yolu, Allah’a sığınmaktır. Hususiyle insanlar arası ilişkilerde, şeytanın gireceği menfezleri fark edebilmek, aceleyle değil teenni ile hareket etmesini başarabilmek gerekir. Parçalayıcı şeytana karşı bir bütün olarak güçlü durabilmek, ancak safları sıklaştırmakla mümkündür.


Dipnotlar: 1) Bu tercümelerde “Mübîn” kelimesinin kökü olan “İbâne” mastarının “Açık olmak, açıklamak, ayırmak ve kesmek” anlamında kullanılması dikkate alınmıştır.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, 358. Sayı, Aralık 2015

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.