Şeytan Taşlama Nedir?

Mina neresidir? Şeytan taşlama ne demektir? Şeytan neden taşlanır? İşte cevapları...

Hazret-i İbrâhim ve Hazret-i İsmâil’in, şeytanı taşlayıp ona karşı muzaffer oldukları Minâ, kulun her hâlükârda Rabbine tevekkül ve teslîmiyet duyguları içinde bulunması gerektiğini telkin eden mübârek bir mekân durumundadır.

Şeytan taşlama ise, evvelâ ve daha ziyâde içteki şeytanı taşlama ile başlar. Şeytan; Hazret-i İbrâhim, Hazret-i İsmâil ve Hacer vâlidemize vesvese vermek için onların peşlerinden koşmuştur. Haccın vâcip bir rüknü olan şeytan taşlama da, onların şeytanı kovup taşlamalarının bir hâtırasıdır.

ŞEYTAN NEDEN TAŞLANIR?

Taşlama, bir bakıma tel’in, yâni lânetleme mânâsı taşır. Zîrâ o devirlerde lânetleme, taşlamak sûretiyle yapılırdı. Nitekim şeytana «racîm» yâni taşlanmış, taşa tutulmuş denmesi, onun lânetlendiğini ifâde etmek içindir.

Şunu da belirtmek gerekir ki, burada şekil itibârıyla yerden alınıp atılan taş, aslında günâha atılmış olan taştır. Niyet; Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına ulaşmaktır. Nitekim Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

(Şeytan) taşlamak ve Safâ ile Merve arasında sa’y yapmak, ancak Allâh’ın zikrini ikâme etmek için emredilmiştir.” (Tirmizî, Hac, 64/902)

ŞEYTANA BUĞZETMEK

Yine çakıl taşlarını atmaktan maksat, şeytana buğzetmektir. Çünkü o, Hazret-i Âdem’i topraktan yaratıldığı için küçük görmüş, kendisinin ateşten yaratılmış olması sebebiyle üstünlük iddiâ etmiş, gurura kapılmıştı. Cenâb-ı Hak da onu, küçümsediği bu toprak terkibiyle taşlatmaktadır.

Burada şeytan taşlarken ulaşılması gereken şuur ve hassâsiyet, hayatımızın tamamını kuşatmalıdır. Şeytanın kalbe fısıldadığı her vesveseyi;

“Taşlanmış şeytanın şerrinden Allâh’a sığınırım.” ifâdesiyle bertarâf etmek gerekir. Böylece son nefese kadar her fırsatta şeytanı taşlamak îcâb eder. Cenâb-ı Hak buyurur:

“Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni tahrik edecek olursa, hemen Allâh’a sığın!..” (Fussilet, 36)

Hâsılı şeytan taşlama, iblîsin lânetlenmesi ve gönlün her türlü gaflet ve vesveseden âzâde bir şekilde Allâh’a yöneltilmesidir.

HACCA GİDECEKLERİN İLK KUŞANACAKLARI SİLÂH

Hac ve umre ibâdeti esnâsında şu düşünceyi de akıldan çıkarmamak lâzımdır:

Hırsızlar, kuyumcu dükkânları dururken gidip de bir eskici dükkânına girmek için uğraşmazlar. Çünkü zenginlik, içinde kıymetli mücevherât olan kuyumcu dükkânlarında bulunur. İbâdet ehli bir mü’min ile ibâdetten uzak gâfil bir insan da buna benzer. İnsanlığı ifsâd etmek için Cenâb-ı Hak’tan müsâade almış bulunan şeytan, ibâdeti olanın peşinden daha çok koşar. Bu yüzden hac ve umreye niyetlenen bir kişiye daha büyük bir hırsla musallat olur. Bu sebeple hacca gideceklerin ilk kuşanacakları silâh “sabır” olmalıdır. Zîrâ hac, diğer ibâdetlerden farklı bir ibâdettir. Şeklen kolay gibi gelir, esâsen en zor ibâdetlerden biridir. Bunun içindir ki, niyet cümlesinde:

“Allâh’ım! Onu bana kolaylaştır!..” ifâdesi de yer almıştır.

HAC VE UMREDE TELBİYE GETİRMEK

Hac ve umrede:

“Buyur Allâh’ım, Sana geldim. Sen’in emrine uyarak geldim. Sen’in hiçbir ortağın yoktur. Emrine itaat ederek geldim, buyur Allâh’ım! Hamd ve nîmet Sana âittir. Mülk de Sen’indir. Sen’in hiçbir ortağın yoktur.”

diyerek Hakk’a ilticâ eden gönüller, bu telbiyeler ile Rablerinin dâvetine icâbet ettiklerini ve O’nun mülkünde O’ndan başka ilâh olmadığını ikrâr ettikten sonra bir daha nefsin, şeytanın ve hevânın arzularına yönelmemeye söz vermiş olduklarını bilmelidirler.

Bu yüzden mü’mine düşen; şeytanın her türlü ifsatlarına karşı uyanık olmaya çalışmaktır. Yine bu meşakkatli yolculuk esnâsında başa gelebilecek aksilikler karşısında yılmamak, sabretmek ve bunların birer imtihan vesîlesi olduğunu düşünerek hac ve umre ibâdetinin rûhâniyetini zedelemekten sakınmaktır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hacc-ı Mebrur ve Umre, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ŞEYTAN NEDEN, NASIL VE NE ZAMAN TAŞLANIR?

Şeytan Neden, Nasıl ve Ne Zaman Taşlanır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.