Şeytan İnsana Nasıl Yaklaşır?

Şeytan İnsana Nasıl Yaklaşır, Şeytan'ın hileleri nelerdir...

Şeytan insana nasıl yaklaşır?

Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havva’ya yaklaştığı gibi, sûret-i haktan görünerek, samimiyet gösterip yeminler ederek yaklaşır. İnsanın sadece iyiliğini istediğini söyler. İnsanı, “Allah’tan daha çok” sevdiğini, düşündüğünü, onun iyiliği için çalıştığını ifade eder ve insanların zaaflarını kullanır.

İnsanın zaafları nelerdir?

İnsanın “ebedî yaşama isteği” vardır. O hiç ölmemek, hiç hasta olmamak ister. Eksik, kusur, engel ve hastalıklardan kurtulmak için elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdır.

İnsan, kendisini sever. Gurur, benlik ve bencillik duygularıyla menfaatlerine dört elle sarılır. Kendi için biriktirmeyi, başkasına harcamamayı ister. Şeytan da cimriliği teşvik edip fakirlik korkusuyla infakı engeller. Şeytan, bu hususta o kadar mahir ve tecrübelidir ki, insana, kendisinin bir parçası olan evlâdını bile, fakir düşme korkusuyla öldürmeye sevk edebilir.

İnsan nankördür. Rabbi kendisine ikram ve ihsanda bulunduğunda O’na bağlıyken en küçük bir musibetle yoklandığında hemen isyan ve feryada başlar. Şeytan da insanların musibet, hastalık ve belâ anlarını kollar; en küçük bir sıkıntıda hemen yanıbaşında bitiverir. İnsanı en nâzik ânında, Allâh’a isyan etmeye sevk eder.

Şeytan insanlar arasındaki dostluk, sevgi, bağlılık ve şefkati de çekemez. Kardeşleri birbirinden, anne-babayı evlâdından ayırmak için gece gündüz uğraştığı gibi, en mutlu olduğu felâketler de âile yuvalarının dağılmasıdır. Karı ile koca arasındaki muhabbet ve sadakate gölge düşüren her şeyi büyük bir ustalık ve titizlikle örer. Akraba münâsebetlerini bitirmek, herkesi tek başına bırakıp ağına düşürmek en büyük zevkleri arasındadır.

Şeytan, insanı, geçmiş günahlarının büyüklüğü ile korkutur. Şeytan, insanı gelecekte karşısına çıkabilecek binbir endişe ve korku ile kıvrandırır. Belki hiçbir zaman karşılaşmayacağı türlü türlü endişeler yüzünden insanı büyük bedeller ödemeye iter.

Şeytan, insanı yapmış olduğu güzel işler, sâlih ameller, hayır ve hasenâtla aldatır. Onların ne kadar kıymetli olduğunu söyler, insana, kendisini över. Bilhassa bu kadar fitne fesat içinde “kendisinin ne kadar seçkin bir kul” olduğunu söyleye söyleye onun ayağını kaydırır.

Şeytan insanı, Allâh’ın affıyla kandırır. “Sen istediğin kötülüğü işle, Allah seni zaten affedecektir!” der.

Şeytan insanı, hayırlı işleri erteletmek sûretiyle aldatır. “Acelesi yok, sonra yaparsın!” diye diye insanın içindeki o hayra karşı meylin geçip gitmesini bekler.

Şeytan insanı, kendi dost ve ahbâbıyla aldatır. En sevdiği, en güvendiği kişilerin kılığında yanına gelir ve en zehirli sözleriyle, “aklı başındayken yapmayacağı” türlü kötülükleri yaptırır. Eşinin, hanımının ve çocuklarının fitnesi olur.

Şeytan, insana kötülükleri süslü göstererek onu aldatır. Böylece insan, temizi bırakır, kirliye meyleder. Kirli de olsa “çok” olanın cazibesine kapılmasını sağlar; az ama tertemiz olanı terk ettirir.

Şeytan, bazen intikam duygusunu sevdirerek insanı avlar. Onun gözünü, öfke ve intikamla kör eder. Cinnet hâli geçtikten sonraki pişmanlıklar için ise artık iş işten geçmiştir.

Şeytan ve arkadaşları, insanların “göremediği yerden” onları görür, hep birlikte hareket ederler ve gözünü kapatıp ölene kadar insanın peşini bırakmazlar. Bazen çok sevindiği anlarda, bazen çok üzüldüğü anlarda yanına yaklaşırlar. En tehlikeli oyunlarını da insanoğlu son nefesini verirken oynarlar. Böylece bütün hayatın rövanşını almış olurlar.

Rabbimiz, bizi ve neslimizi, şeytanın her türlü tuzak ve taarruzlarından muhafaza eylesin. Bizi, rızâsına uygun bir hayat yaşamaya muvaffak kılsın. Âmin.

Kaynak: Zahide Topcu, Şebnem Dergisi, Sayı: 161

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.