Şeyh Eedebali Hazretleri'nin Gönül Eseri

Şeyh Edebali Hazretleri’nin en büyük eseri, birçok zevât-ı kirâmın yaptığı gibi kitaplar değil, birbirini takip eden îman ve İslâm yolunda seferber mücâhid nesiller olmuştur. Bu anlamda 623 senelik Osmanlı cihan devleti de Edebali silsilesinin böyle bir gönül eseridir.

Edebali Hazretleri, Osman Gâzi’ye gerçek zaferin “nefsini aşmak ve onun aldatmacalarına kanmamak” olduğunu öğretti. Kendisinden sonra gelen mânevî ricâl de, Osman Gâzi silsilesine aynı teveccühte bulundu.

Bu Allah dostları, devlet ve milletin iptilâ, musîbet ve gâilelerden bunalan ve yorulan gönüllerine birer merhem ve şefkat kucağı olmuşlardır. Devletlerin kaderlerinde rol sahibi kahramanlar, her zaman bu irşad ve rûhâniyete muhtaç olagelmişlerdir.

Hak dostları, bu kahramanların gönül âlemlerini zenginleştirerek onları, İslâm, Kur’ân ve Sünnet’in dillere destan bir hürmet ve muhabbetiyle feyizlendirmişlerdir. Zaferlerinin aslî sebeplerinin ve sırrının şuûruna erdirmişlerdir. Dünyanın en heybetli neslini ortaya çıkarmışlar, bu aşk ve vecd, 1. Murad’ın şehâdeti gibi fedâkârlıklarla kemâle ermiştir. Medîne-i Münevvere müdâfaası için Yemen çöllerinde karargâh kuran bu nesil, i‘lâ-yı kelimetullâhı dünyanın dört bir yanına şerefle taşımıştır.

İşte bu cengâver ruhlar, kanlarının son damlalarına ve nefeslerinin son ânına kadar Hazret-i Peygamber –sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mânevî, şerefli neferleri oldular. Bu nesil, İstanbul surlarına ateş lavları arasında tırmanırken şehîd olabilmenin aşk ve şevki içinde:

–Bugün şehîdlik sırası bizde!” diyerek birbiriyle yarış ediyordu. İşte bu yarışın temelini oluşturan kâmil ruhlar, toprak altında çürümez. 623 senelik Osmanlı cihan devleti de, Edebali silsilesinin böyle bir gönül eseridir. Denilebilir ki, Edebali Hazretleri’nin en büyük eseri, birçok zevât-ı kirâmın yaptığı gibi kitaplar değil, birbirini takip eden îman ve İslâm yolunda seferber mücâhid nesiller olmuştur.

Böylece Hazret-i Peygamber –sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den iktibas olunup sahâbe neslinde tezâhür eden o ruh, Şeyh Edebali ve emsâli Hak dostlarının aşk, vecd ve rûhâniyetleri ile Osmanlı tarihinin müteselsil cengâver nesillerine intikâl ettirilmiştir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları, 2013, İstanbul

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.