Sevdiklerine ve Nefret Ettiklerine Dikkat Et!

İyi insanları sevmek, kötü insanlardan nefret etmek, kişiyi mânen âbâd eder. Bunun aksine sevilmeye lâyık olmayan insanlara muhabbet besleyip, müsbet insanlara buğzetmek de kişiyi bedbaht eder. Bu sebeple insan, kimlere muhabbet beslediğine ve kimlerden nefret ettiğine son derece dikkat etmelidir…

Hâl, sârîdir, yani insandan insana geçicidir. Kişi hayırlı bir insanla arkadaş olursa hayra yönelir, kötü biriyle beraber olursa kötü tesire mâruz kalır. Bu hâl, insan psikolojisinin en temel kanunlarından biridir. Eskiler bunu; “Üzüm üzüme baka baka kararır.” diyerek dile getirmişlerdir.

İnsan kimi sever ve kiminle beraber olursa, onun hâli ile hâllenir. Zira insanoğlunun şahsiyet ve karakteri, diğer insanlarınkine benzemeye ve onları taklit etmeye meyyâldir. Dolayısıyla insan, farkında olarak veya olmadan, muhabbet ve ünsiyet gösterdiği başka birinin husûsiyetlerini kopyalayıverir. Bu husus, bilhassa şahsiyet ve karakterin olgunlaştığı gençlik devresinde çok daha ehemmiyetlidir. Bundan dolayıdır ki Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de:

“…Sâdıklarla beraber olunuz!” (et-Tevbe, 119) buyurmaktadır.

KÖTÜ ARKADAŞ YANMANA VESİLE OLABİLİR

Hakîkaten insan, muhabbet duyduğu kişiyle, his, fikir, hayat tarzı ve temâyüllerinde müştereklik kazanır. Dolayısıyla, sâlihlerle beraberlik, müsbet yönde terakkîye vesîle olur. Bu durumda tabiî ki, gâfil ve fâsıklarla bir arada bulunmaktan şiddetle sakınmak da ehemmiyet kazanmaktadır. «Kör ile yatan şaşı kalkar.» sözü, bu hakîkati ne güzel ifâde eder. Bu hususu îzah sadedinde Peygamber Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- şu misâli verir:

“İyi ve kötü arkadaşın hâli, güzel koku satanla körük çeken demircinin hâline benzer. Misk satan kişi, ya sana güzel kokusundan bir miktar ikram eder veya sen ondan satın alırsın. (Yahut yanında bulunduğun sürece) güzel koku koklamış olursun. Körük çeken kimse ise ya elbiseni yakar veya körüğün kötü kokusundan rahatsız olursun.” (Buhârî, Zebâih, 31)

Şeyh Sâdî-i Şîrâzî, Kur’ân-ı Kerîm’deki Ashâb-ı Kehf kıssasını misal gösterdikten sonra şöyle der:

“Bir kelp, sâlihlere bekçilik ettiği için sâdıklaştı ve Kur’ânî bir ifâde kazandı. Hazret-i Nuh u ve Hazret-i Lût u’ın hanımları ise fâsıklarla beraber oldukları için küfre düşüp cehennem yolcusu oldular.” 

Hazret-i Mevlânâ da şöyle buyurur:

“Allâh’a yemin ederim ki, kötü yılan, kötü dosttan iyidir! Kötü yılan, insanın canını alır. Fakat kötü dost, insanı ebedî ateşe atar, yakar yandırır! İnsan, konuşmasa bile, kötü arkadaşından huy kapar! Gönül gizlice onun ahlâkını alır, benimser, kötü ahlâkını kendisine ahlâk edinir! Doğruluktan nasîbi olmayan, sermâyesi bulunmayan arkadaş; senin sermâyeni de alır gider!” 

KÖTÜLÜĞÜ NORMAL KARŞILAMAYA SEBEP OLAN ARKADAŞLIK

İmam-ı Rabbânî Hazretleri kötülere karşı beslenen muhabbet ve onlarla arkadaşlığın zararı hususunda şöyle bir misal verir:

“Kumarbazlarla oturup kalkan kimse, belki kumar oynamaz. Böylece kendisini kirlenmemiş zannedebilir. Lâkin kumarbazlarla beraber olduğu müddetçe onlardan menfî tesir alarak kumar oynamayı zamanla hoş görmeye başlar. Bu ise mânevî bir yıkımdır.” 

Bu sebeple bir müslüman, hayırlı kişileri arkadaş edinmeli ve kendisi de iyi bir arkadaşlık sergilemelidir. Nitekim Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Sadece mü’min ile arkadaşlık et, onunla beraber ol! Yemeğini de ancak takvâ sahibi kişiler yesin!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 16; Tirmizî, Zühd, 56/2395)

“Allah Teâlâ’ya göre arkadaşların en hayırlısı, arkadaşına faydalı olandır…” (Tirmizî, Birr, 28)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik, Genç Kitaplığı.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.