Selçuklu Sultanı’nın Osman Gazi’ye Desteği

Moğol istilası karşısında harap ve bîtap düşen Selçuklu Devleti'nin, Anadolu’da parlayan bir yıldıza, Osman Gazi’ye verdiği destek...

Selçuklu Devleti Moğol istilası karşısında harap ve bîtap düşmüştü. Alêm-i İslâm’ın yeni bir lidere ve devlete ihtiyacı vardı. Bunu gören Selçuklu Sultanı, Anadolu’da parlayan bir yıldıza, Osman Gazi’ye destek verdi.

Osmanlı’nın Anadolu beylikleri arasındaki faydasız ve boş çekişmelere karışmadan batıya doğru fetih rûhuyla ilerleyip cihâd üzere olması, bu îlân ve telkindeki samîmiyeti sergilediğinden, Osman Gâzi’nin etrafında sarsılmaz bir tevhîd hâlesi oluşturdu. İ‘lâ-yı kelimetullâh gâyesinin kendisi için İslâm’ın bir emri olduğu şuûrunda olan herkes, onun açtığı mukaddes bayrağın altına koştu. O sıralarda Moğol istîlâsı ile dağılmış bulunan Selçuklu’nun ulemâ ve ümerâsı da Osman Gâzi’nin yanına gelmiş ve kendisine bey’at etmişlerdir. Bunda son Selçuklu Sultânı'nın Osman Gâzi’ye olan teveccühü de, rol oynamıştır. O, Osman Gâzi’ye:

“–Oğul Osman Gâzi! Sende saâdet nişanları çoktur. Sana ve nesline âlemde mukâbil yoktur. Benim duâm, Allâh’ın inâyeti, Hazret-i Peygamber -sal­lâl­lâ­hu aleyhi ve sellem-’in mûcizâtı ve evliyânın himmeti seninledir.” iltifâtını yapmış ve i‘lâ-yı kelimetullâh yo­lun­daki muvaffakıyet ve gayretleri dolayısıyla ona tuğ, alem, kılıç ve bir de ferman göndermişti.

Bunun içindir ki, Osman Gâzi, Selçuklular’a, onlar tamamen ta­rih sahnesinden çekilene kadar bağlı kalmış ve hukûken bizzat Selçuklu sultânı tarafından müstakil hâle getirilmesine rağmen böyle bir hareket içine girmemiştir. Bütün bunlar da göstermektedir ki, Osmanlı, Selçuklu devletinin vâris-i tabiîsi olmuştur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı

İslam ve İhsan

OSMANLI PADİŞAHLARI VE HAYATLARI

Osmanlı Padişahları ve Hayatları

ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ SULTANLARI

Anadolu Selçuklu Devleti Sultanları

OSMAN GAZİ KİMDİR?

Osman Gazi Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.