Şekerin Zararları 50 Yıl Önce Gizlenmiş

Şekerin zararlarının, 50 yıl önce ‘şeker lobisinin’ desteğiyle yapılan bilimsel bir araştırmada ortaya çıktığı, lobinin baskısıyla araştırmanın yayınlanmasının engellendiği belirtildi.

Uluslararası şeker endüstrisini temsil eden bir lobi grubunun bundan yaklaşık 50 yıl önce, sponsor olduğu bir bilimsel araştırmanın sakkarozun (çay şekeri) sağlığa zararlarına ilişkin bulgulara ulaşması üzerine, çalışmaya desteğini keserek yayınlanmasını engellediği ortaya çıktı.

ABD'nin California Üniversitesinden araştırmacılar, tarihi dokümanlar üzerinde yaptıkları incelemede, şeker endüstrisinin kurduğu “Uluslararası Şeker Araştırma Vakfı” (ISRF) adlı kuruluşun, 1968 yılında aşırı sakkaroz tüketiminin kalp hastalıklarına ve hatta mesane kanserine yol açabileceğine dair bulgularının üzerini örttüğünü belirledi.

ŞEKER LOBİSİ ŞEKERİN ZARARLARINI GİZLEDİ

İngiltere'nin Birmingham Üniversitesinden araştırmacı W. F. R. Pover, 1968 yılında Proje 259” adını verdiği, fareler üzerine yaptığı deneylerde şekerler ile “trigliserid” adı verilen kandaki belirli yağ hücreleri arasındaki ilişkiyi araştırırken, yüksek miktarda şekerle beslenen farelerin kanlarında nişastayla beslenen farelere göre daha fazla trigliserid bulunduğunu tespit etti.

Pover ayrıca yüksek miktarda şekerle beslenen farelerde beta glukuronidaz denilen, mesane kanserine yol açan bir enzimin yüksek düzeyde salgılandığını fark etti.

Ancak ilk bulgular ortaya çıkmaya başladığında araştırmanın sponsoru ISRF, desteğini çekti. Finansman bulunamadığından araştırma sonlandırıldı ve sonuçları yayımlanamadı.

Olayı ortaya çıkaran araştırmacılardan California Üniversitesinden Prof. Stanton Glantz, “Proje 259 tamamlanıp sonuçları yayınlanabilseydi, şeker ile kalp hastalıkları arasındaki bağa dair genel bilimsel tartışmayı ileri götürebilirdi. Ama bunun olmasını engellediler. Bu durum meselenin uzun süre tartışma dışı kalmasına yol açtı.” dedi.

California Üniversitesi araştırmacıları, geçen yıl yayımlanan bir başka çalışmada aynı lobi grubunun 1960'lı yıllarda şeker ile kalp hastalıkları arasındaki ilişkiyi karartmaları, hastalığın sorumlusunun doymuş yağlar olduğunu savunmaları için Harvard Üniversitesinden bilim adamlarına para ödediğini ortaya çıkarmıştı.

Vakaya dair detaylar “PLOS Biology” dergisinde yayımlandı.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.