Savaş Muhabirliği Eğitimi Başladı

Anadolu Ajansı ve Polis Akademisi iş birliğiyle düzenlenen eğitimde, savaş, afetler ve olağanüstü hallerde görev yapacak operasyonel muhabirlerin yetiştirilmesi amaçlanıyor.

Anadolu Ajansı ve Polis Akademisi iş birliğiyle, savaş, afetler ve olağanüstü hallerde görev yapacak operasyonel muhabirlerin yetiştirilmesi amacıyla düzenlenen "10. Dönem Savaş Muhabirliği Eğitimi" başladı.

AA Haber Akademisi Koordinatör Yardımcısı Hayri Çetinkuş, Polis Akademisinin Anıttepe yerleşkesindeki açılış töreninde, savaş muhabirliği eğitiminin uluslararası nitelik taşıdığını belirtti.

Anadolu Ajansınca bu tür eğitimlere büyük önem verildiğini vurgulayan Çetinkuş, eğitime hem kurum içinden hem de farklı medya kuruluşlardan katılımın olduğunu ifade etti.

Medya mensuplarının, tehlikeli çevre koşullarında, savaş, doğal afet ve toplumsal olayları izlerken hayati tehlikelerle karşı karşıya kaldığını anlatan Çetinkuş, bu eğitimi almanın ayrıcalık değil ihtiyaç olduğunu vurguladı. Çetinkuş, AA yönetiminin, savaş muhabirliği eğitimi almayan çalışanlarını sıcak olayların yaşandığı bölgelere göndermediğini söyledi.

"TÜM DÜNYANIN GÖZÜ TARİH BOYUNCA BU COĞRAFYADA OLMUŞTUR"

Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesinin konuyla ilgili verilerine dikkati çeken Çetinkuş, "1992-2016'da dünyada bin 210 gazeteci öldürüldü. Çatışmaların yoğun yaşandığı 20 ülkeye baktığımızda 928 gazetecinin hayatını kaybettiğini görüyoruz." dedi.

Çetinkuş, Türkiye'nin coğrafi konumu itibarıyla habercilik açısından zor bir ülke olduğuna işaret ederek, "Tüm dünyanın gözü tarih boyunca bu coğrafyada olmuştur. Yanı başımızda İran, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Kafkaslar, Balkanlar, tam ortasında da Türkiye var. Bundan dolayı da bu tarz eğitimlerin yapılması hayati öneme sahip." diye konuştu.

Eğitimlerin, AA'nın tecrübeli gazetecileri ile Polis Akademisi, Türk Silahlı Kuvvetleri, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı uzmanlarınca verileceğini bildiren Çetinkuş, şunları kaydetti:

"Gazeteciler, mayın ve bubi tuzaklarının olduğu arazi koşullarında çalışma, çatışan silahlı güçlerin arasında kalma, çatışma gruplarının saldırıları, kaçırılma ve rehin alınma, esir düşme, deprem ve sel gibi doğal afetler sonrası bulaşıcı hastalıklara yakalanma, araçlarının kundaklanması, soygun gibi sorunlarla karşılaşabilmektedir. Bundan dolayı da bu coğrafyada savaş muhabirliğinin çok önemli hale geldiğini söyleyebiliriz. Yaptığımız eğitimlerin bu çerçevede çok anlamlı olduğu düşüncesindeyiz."

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.