Sami Efendi Hazretleri ve Dünya Hayatı

Merhum Sami Efendi Hazretleri, dünya hayatı ile ilgili görüşlerini birçok defa eserlerinde izah etmiştir. Biz de bu görüşleri hülasa olarak ele alalım istedik.

Dünya, sûfîlere göre kişiyi Cenab-ı Hakk’tan gafil bırakan şeydir. Sami Efendi dünyayı şöyle tanımlar: “Dünya, bir nesnedir ki gönlü Hakk’tan alıkoyar. Ve Hakk’tan gayrı mal, evlat, elbise, baş olma sevdası gibi şeylere meftun eder.”[1] Buna göre dünya; altın, gümüş veya evlad u ‘ıyâl değildir. Dünya, insanı Allah’tan gafil edip alıkoyandır.[2]

“Allah’ın zikriyle meşgul olmak yerine dünyayı düşünen kimse, dünyanın sıkıntısından kurtulamaz. Dünya sevgisi, günahların başı ve günahların en büyüğüdür. Dünya sevgisi neticesinde kişi günaha sürüklenir. Dünyaya olan muhabbetin akıbeti ise hüzün ve kederdir.”[3]

Bütün tasavvuf kitapları dünya muhabbetini kalpten çıkarmak için yazılmıştır.[4]

“Dünyayı seven kişiye bu dünyada da ahirette de rahat yoktur. Evliyaullah’ın kalbi ise daima rahat, ferah ve sürur içindedir.”[5] Evliyaullah’ın dünyevi bazı işlerle meşguliyetleri onların hâllerine zarar vermez. Dünya sevgisiyle dolu kişi ise ne kadar kazanırsa kazansın kalbindeki dünya hırsı bir türlü tükenmez.[6]

Dünya hayatına lüzumundan fazla kalbî muhabbet, kişinin helakine sebep olur.[7] Dünya sevgisi öldürücü bir zehirdir, büyük bir bela ve derttir.[8] “Akıllı olan kişinin yapması gereken, dünyanın çer çöpüyle uğraşmamak ve nefsi yormamaktır.”[9]

DÜNYAYI İLAH EDİNMEMENİN ÖLÇÜSÜ

Dünyalık olan şey, canın belasıdır. Dünya ehli, ahirette pişmanlık ve hüsran ehlindendir. Dünyayı terk etmenin yani dünyayı ilah edinmemenin ölçüsü ise Sami Efendi’ye göre varlığıyla yokluğunun insanın nezdinde eşit olmasıdır.[10]

Sami Efendi’ye göre kalpten dünya muhabbetini çıkarmadıkça, gönlü Allah’tan gayrı her şeyden temizlemedikçe, kişinin manevi hastalıkları bitmez ve dolayısıyla kişi, ibadetlerinden lezzet alamaz.[11] Sûfîler; teheccüt ve diğer nafile ibadetlerin fayda vermesi için ilk önce kalpten dünya muhabbetini çıkarmayı tavsiye etmişlerdir. Aksi halde nafile ibadetler fayda vermez. Buna göre kişinin yapması gereken öncelikli vazife, kalbi masivadan yani dünya sevgisinden temizlemektir. Bu da ciddi bir nefis eğitimiyle olabilir.

Sami Efendi’ye göre dünya bir diken gibidir ve her an başkasına yâr olmaktadır.[12] Cenab-ı Hakk’ın Kur’an-ı Kerim’de sivrisineği misal olarak zikretmesindeki hikmet, ehl-i dünyaya ibret olmasıdır. “Sivrisinek aç olduğu müddetçe yaşar, doyduğu zaman da ölür. Ehl-i dünya’da böyledir; istiğnaya erip tokluğa nail olunca tuğyan eder. Böylece önce kalbi ölür, sonra manen düşüşü devam eder.”[13]

Dünya sihirlidir ve kendisine karşı harîs olmaya, mal toplamaya, biriktirmeye ve bu malı başkalarına vermemeye davet eder. Böylece, Allah’la kul arasını açar. Bu büyüye kapılan kişi Hakk’ı göremez.[14]

Mümin dünyada ne kadar nimet içinde yüzse de cennete nispetle cehennemde gibidir. Bir kâfir de dünyada ne kadar bela ve musibete duçar olsa da cehennemde göreceği şiddetli azaba nispetle cennette gibidir.[15]

Dünya ahirete nispetle azıcıktır.” “Ahiret dünyaya göre daha hayırlıdır.” “Asıl hayat ahiret hayatıdır.” “Müminin hem dünya hem ahiret hayatı için çalışması gerekmektedir. Ancak “ehem olan mühim olana tercih edilir” kaidesince, ahireti dünyaya tercih etmek gerekmektedir. Dünya-ahiret dengesi ve saadeti, sûfîlerin “el kârda gönül Yârda” prensibiyle, yani bedeni dünya işine, kalbi de Cenab-ı Allah’a sarf etmekle olur.”[16] “Dünya, ahiretin tarlasıdır. Akıllı insan dünyaya aldanmamalı, ahirete yatırım yapmalıdır. Dünya hayatının sıkıntıları, mümin kişiyi imanından döndürmemelidir.”[17] Cenab-ı Hakk bize geçmiş ümmetlerin çektiği sıkıntıları Kur’an-ı Kerim’de sık sık hatırlatmaktadır. Dünya sıkıntısı, ahiret azabından daha hafiftir. Bundan dolayı kişinin, ibadetten ve taatten ve zikirden uzak durmaması gerekir.[18]

GÜNAHLARIN BAŞI

Kişinin dünyaya değer verip iltifat etmesi, ancak mahlûkatın iç yüzünü ortaya koyacak ışıktan mahrum oluşu sebebiyledir. Kişi, kalbindeki nur sayesinde dünyanın geçiciliğini, Allah katındakinin ebedî olduğunu görebilir. Nur kalbe girince, kalp genişler ve ferahlar. Bunun alameti de, dünyadan uzaklaşıp ebedî âleme yönelmek ve ölüme hazırlık yapmaktır. Dünya muhabbetinden uzaklaşmak ve sadece Allah Teâlâ’nın muhabbetiyle kalbi doldurmak, kişi için mutluluktur. Dünya sevgisi, günahların başıdır. Dünya sevgisinin terki de tüm ibadetlerin başıdır.[19]

Sami Efendi’ye göre bu dünya, salih amel işleme yeridir. O, şöyle der: “Bu dâr, dâr-ı ameldir.”[20] Tüm düşüncelerini dünyada mal toplamaya yoğunlaştırıp servete malik olanlar hayatta iken ölü gibidirler. Ebedî hayata nail olan; ancak gönül dünyasını ilahî marifet ve Cenab-ı Hakk’ın zikriyle dolduran kimsedir.[21]

Bir kalpte masiva muhabbeti varsa, o kalpte Allah Teâlâ’ya muhabbet yoktur. Çünkü muhabbetullah ve dünya sevgisi, aynı anda bir kalpte bulunmaz. Bir kişinin de kalp latifesi masivadan temizlenince, onun kalbi muhabbetullah ve marifetullah hanesi olacaktır. Kalbinde dünya muhabbeti olanlar ise, ölümü ve ahireti düşünemezler.[22]

Sami Efendi hazretleri dünyayı, “hicaplarla örtülü mahpus olunan dünya” olarak nitelemektedir. Kim bu dünyada Allah’a verdiği sözü yerine getirirse, Allah da kurbiyet âlemi olan ahirette sözünü yerine getirecektir. Vuslat sergisi üzerinde üns ve rüyetin devamını ikram edecektir.[23]

Akıllı kişi dünya ile oynamaktan vazgeçip dünya fitneleri, afetleri ve aldatmalarından kaçınmalıdır. Heva kuyusuna düşmemek için, nefsin arzularını terk etmek ve zikrullaha devam etmek gerekmektedir.[24] Akıllı kimse dünyanın ziynetine kapılmamalı, helal olanlardan yemeli, haramdan uzaklaşmalı, iyi insanlarla sohbeti tercih edip ahirete hazırlanmalı, mal ve makama aldanmayıp uzun emellerle Allah’tan uzaklaşmamalıdır.[25]

Sami Efendi “sohbetleri ve dersleri ihmal eden bir ihvanına, kabri işaret ederek; burası için hazırlanalım! Burası için çalışalım!” buyurmuşlardır.”[26]

Dünya muhabbeti ve şehvetler kalbi katılaştırmaktadır. Kalbi katı olanlara nasihat tesir etmez. Bunlar Hakk kelamını duymaya ve anlamaya karşı kilitlenmişlerdir.[27]

Dünyanın varlığı, eğlenceden ve oyundan ibarettir, sanki o yok gibidir. Dünya insanı esaret altına almaya çalışmakta, tehlikelere sürüklemektedir. Dolayısıyla kişi, Allah için dünyadan, hatta her şeyden kendini çekip almalıdır.[28]  Sâlik; kabri ve ölümü unutmamalı, dünya ziynetini terk edip Bâkî olanı tercih etmelidir. Sırat-ı müstakime yapışmalı, şeriattan ayrılmamalıdır.[29]

Kişinin dünyadan nasibi, ahirete hazırladıklarıdır. Bu konuda, Sami Efendi hazretleri şunları söyler: “Dünyadan gerekli azığı al, zira göçeceksin. Azığı almakta acele et, zira ölüm şüphesiz gelecektir. Dünya, bir gölgeden ibarettir. Bunu böyle bildikten sonra hırsı terk et. Zira gölge mutlaka zeval bulacaktır.”[30]

Sonuç olarak tasavvuf bize geçici dünya hayatının esaretinden kurtulup Bâkî olana yol almanın yollarını öğretiyor. Yolda olanlara, yol rehberlerine müjdeler olsun. Cenab-ı Hakk bizi, dünyanın hakikatini öğreten, ölümsüzlük sırrını anlatan, Sâmî ve âlî kullarıyla buluştursun. Ahirette komşu eylesin. Âmin.

Dipnotlar:

[1] Musâhabe 1, 114. [2] Musâhabe 3, 37. [3] Yûnus ve Hûd Sûreleri Tefsîri, 27. [4] Selman Tan, “Mustafa Kamer Ağabey’le Vefatından Önce 1” Altınoluk, S 362, Nisan 2016. [5] Musâhabe 6, 202. [6]  Musâhabe 6, 203.  [7] Musâhabe 6, 48. [8] Musâhabe 6, 47. [9] Musâhabe 6, 39-40.  [10] Musâhabe 1, 114.  [11] Bakara Sûresi Tefsîri, 72. [12] Bakara Sûresi Tefsîri, 81. [13] Bakara Sûresi Tefsîri, 96. [14] Bakara Sûresi Tefsîri, 213. [15] Bakara Sûresi Tefsîri, 215; Musâhabe 6, 200. [16] Musâhabe 6, 201. [17] Bakara Sûresi Tefsîri, 338. [18] Yûnus ve Hûd Sûreleri Tefsîri,  49.  [19]  Musâhabe 1, 110. [20] Musâhabe 1, 101. [21] Musâhabe 6, 174. [22] Musâhabe 6, 205. [23]  Bakara Sûresi Tefsîri, 152. [24] Hz. Yûsuf, 30-31. [25] Bakara Sûresi Tefsîri, 289. [26] Mustafa Eriş, “Dinde İnce Anlayış Olmalı”, Altınoluk, Mart 2017, S 373, s. 43. [27] Bakara Sûresi Tefsîri, 43. [28] Bakara Sûresi Tefsîri, 363. [29] Yûnus ve Hûd Sûreleri Tefsîri, 111. [30] Bakara Sûresi Tefsîri, 380.

Kaynak: Vahit Göktaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 396

İslam ve İhsan

MAHMUD SAMİ RAMAZANOĞLU (K.S.) KİMDİR?

Mahmud Sami Ramazanoğlu (k.s.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.