Said Bin As (r.a.) Kimdir?

 İslâm güzellikler dinidir. Hangi mekana ulaşmışsa orayı yeşertmiş, hangi gönle girmişse orada çiçekler açmıştır. Yeniden doğar gibi bir canlılık getirmiş insan hayatına.

İslâm insanı o güzellikleri yudum yudum içtiği için her an canlı kalmış, sadakat, sehavet, semahat gibi ahlakî meyveler vererek, hayatını bu güzellikler içinde geçirmiştir. Zaman onu değiştirmemiştir. Çünkü o bir ömür Allah'ın huzurunda olduğunun şuurunda olarak yaşamıştır.

HAYIRLI İNSAN

İslâm insanı Allah'a ve Resûlüne tam teslim olmuştur. O sevgili Peygamberimizin: "insanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır" hadisini hayat düsturu bilmiş, hizmet edenin efendi olduğunu O'ndan duymuştur. Bu aşkla kendine, ailesine ve milletine hizmet eden hayırlı insan olmaya çalışmıştır.

Saadet çağının her yıldızı bu güzelliklerle doludur. Said bin As (r.a.) da bunlardan biri...

Sevgili Peygamberimizin hicret ettiği senede doğan Said bin As (r.a.) Hz. Osman (r.a.) zamanında Kur'an-ı Kerim'i yazanlar arasında bulunmuş, Küfe valiliği yapmıştır. Hz. Osman (r.a.) vak'asından sonra kendi köşesine, uzlete çekilmiş, Cemel ve Sıffin vak'alarında bulunmamıştır.

CÖMERTLİĞİYLE MEŞHUR SAHABİ

Çok cömertliğiyle meşhur olan Said bin As (r.a.) hayatında pek az kimselerin gösterebileceği bir ahlaka sahibti. Bir kimse ondan bir şey istesin de mahrum kalsın olacak şey değildi. Çünkü o: "Cömertlik, elde mevcut olandan yapılır" kaidesine bakmadan borç bulur ve o kimsenin ihtiyacını görürdü.

Elde olanı vermek belki kolay, ama imkanı olmadığı halde ilerde ödemek üzere borç alıp da isteyeni mahrum bırakmamak ne büyük fedakarlık!, ne sadakat ve sehavetti.

CÖMERTLİK ÖRNEĞİ

O cömertlik örneği idi. Her cuma günü ihvanını toplar yemek yedirirdi. Onlara ikramlarda bulunur, hediyeler verirdi. Küfe'de vali iken her cuma akşamları cemaate namaz kılanların önlerine altın çıkınları koydururdu. Cuma akşamları Küfe mescidi cemaatle dolup taşardı.

İslâm'ı cemaat olarak bu neşe içinde yaşamak ne güzel. İnsanı İslâmla buluşturmak ne saadet!..

BABADAN OĞULA VASİYET

Hicri 59 yılında vefat eden Said bin As (r.a.) vefatında oğullarına:

"Benim vasiyetimi hanginiz kabul edecek" der. Büyük oğlu:

- Ben kabul ederim, der.

- Borcum da bunun içinde deyince oğlu:

- Ne kadar borcun var? diye sorar. Said bin As (r.a) da:

- Seksen bin der. Oğlu:

- Bu kadar borcu neden ettin, deyince:

- Oğlum! Bir insanın gediğini, açığını kapattım. Bir de bir adam gelip, hayasından dolayı zaruretini bana söyleyemedi. Ben de anladım ki bu adamın bir ihtiyacı var, ona söyletmeden onun da hacetini yerine getirdim" diye cevap vermiştir.

MÜMİN FİRASETİ

Firaset sahibi olmak da İslâm'ın güzelliklerinden biridir. Karşındaki insana söyletmeden hizmetini görmek, sıkıntısını gidermek ancak mü'minin işi ve mü'min firasetidir. İslâm insanı işte bu güzelliklerle dolmalı...

Said b. As'ın (r.a) babası As Bedir harbinde küfür içinde katl olunmuştur. Dedesi Said de cahiliyede Mekke'de o kadar hatırlı bir kimse idi ki, onun sardığı sarık şeklinde kimse sarık saramazdı. O da Taifte cahiliyet üzre ölmüştür. Oğullarından üçü Said b. As'ın (r.a) amcaları Amr, Halid ve Eban İslâm ile şereflenmişlerdir.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1992 - Şubat, Sayı: 072, Sayfa: 022

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.