Şahsiyet Dilini Zaafa Uğratan Virüsler

“Şahsiyet dili”ni de zayıf düşüren ve hatta bazen sıfırlayan virüsler vardır. Korunma önlemleri alınmaz ve virüslerin sızmasına fırsat verilirse, şahsiyet binası tümüyle bir enkaz yığınına dönüşebilir.

Hastalık mikrobu, her nerede bulunursa, sıhhati zedeler ve bünyeyi zayıf düşürür. Sıhhat büyük nimettir. Elden gidince değeri anlaşılır. Bitkilerde ve meyvelerde hastalık oluşunca çürümeler ve kurumalar başlar. Diğer canlı varlıklarda da çöküşler, acziyetler ve zafiyetler baş gösterir. Bilgi çağının en gözde imkânlardan biri olan bilgisayarlara da virüs girince, programların işleyişi bozulur ve hatta virüsün çeşidine göre tüm sistem çökebilir. İşte aynen bunun gibi “şahsiyet dili”ni de zayıf düşüren ve hatta bazen sıfırlayan virüsler vardır. Korunma önlemleri alınmaz ve virüslerin sızmasına fırsat verilirse, şahsiyet binası tümüyle bir enkaz yığınına dönüşebilir. Burada bu virüslerin bazı çeşitlerine yer verilecektir.

EN TEHLİKELİ VİRÜS

En tehlikeli virüs bencilliktir. “Ben” merkezli bir hayat, sahibinin şahsiyet dilini kansere çevirir. Bu öyle bir has- talıktır ki, birçok hastalığa da davetiye çıkarır. Bu hastalığa duçar olanlarda muhabbet, dostluk ve ülfet duyguları körleşir. Kimse yanlarına yaklaşmak istemez. Böylelerinin gözünde sanki herkes kendisi için yaratılmıştır. Menfaatperesttir. Nefsânî arzuları âdetâ onun ilâhı olmuştur. Bu kimselerde şahsiyet dili sekerat halindeki bir hasta konumundadır.

Diğer bir öldürücü virüs “kibir”dir. Hakikatte küçük adamların kendini büyük gösterme hevesinden kaynaklanır. Kibirlinin kibri, sözünden, yürüyüşünden, mimiklerinden ve hatta duruşundan bile kendini ele verir. İçteki kibirden yayılan negatif enerji, ona karşı saygı ve sevgiyi keser. Büyüklük taslamak, küçülmenin yolunu açar. Böylelerinde şahsiyet dili içten içe çürür. Kof bir cevize dönen şahsiyetin sahibi ise çoğu zaman, içinin boşaldığının farkına bile varamaz.

“Hased” yani çekememezlik virüsü de, şahsiyet dilinin iç huzurunu dinamitler. Bu virüse müptela olanlarda kendinden ziyade başkalarına odaklanma hastalığı baş gösterir. Başkasının huzuru, onun huzursuzluğunu tetikler. Şayet bu virüs tüm şahsiyeti saracak olursa, o kişi artık hem kendini hem de başkasını yakabilecek bir ateşe dönüşür. Söz ve davranışlarında tutarlılık kalmaz, yıkıcı ve yırtıcı bir mahlûka dönüşür. Böylelerinin şerrinden Allah’a sığınmak gerekir.

Şahsiyeti çorak bir toprak haline dönüştüren “cimrilik” de tehlikeli bir virüstür. Cimri, yüzü asık adamdır. Gönlü, eli ve evi kapalıdır. Âdetâ kendini karanlığa hapsetmiş bir kişidir. Stres denilen hastalığın baş müsebbiplerinden birisi bu virüstür. Şahsiyet dilinin dal budak salmasının önündeki en büyük engellerden de biri sayılır. Böylelerinden dost çıkmaz. Hizmet adamı da çıkmaz. Bulundukları ortama ya da topluma artı bir değer katamazlar. Çok mal ve mülke sahip olmaları, onları zengin yapmaz. Varlık içinde yokluk acısı çekerler. Yanlarında bulunanlara huzur değil, sıkıntı transfer ederler. Bu nevi kimselerden de hem sakınmalı, hem de bu virüsten koruması ve kurtarması için Rabbe yalvarmalıdır.

Şahsiyeti zevale götüren “zulüm” virüsünden de şiddetle sakınmak gerekir. Elindeki güç ve imkânı kötüye kullanmak suretiyle, bu virüsü şahsiyetine bulaştıranlarda çürüme başlamış demektir. İnsanların omuzları üzerinde yürümek isteyenler çabuk düşerler. Zulüm hiçbir zaman şahsiyete pozitif değer yüklememiştir. Zalimler düşünce, ellerinden tutan kimseleri de olmamıştır. Bu bakımdan zulüm virüsünün en küçüğünden bile titizlikle kaçınmak gerekir.

“UTANMIYORSAN DİLEDİĞİNİ YAPABİLİRSİN!”

Şahsiyeti iki paralık hâle dönüştüren, onu zayıf düşürmek bir tarafa, daha da çirkinleştiren virüs ise “hayâsızlık ve iffetsizlik”tir. Söz ya da davranışa bu virüs girmişse, artık o kalıpta şahsiyet elbisesi dikiş tutmaz. İffetsizliğin kökü içerdedir. Ar damarı çatlayan kişiden her türlü kötülük beklenir hâle gelir. Bu bakımdan tüm peygamberlerin ortak mesajlarından biri şu olmuştur: “Utanmıyorsan dilediğini yapabilirsin!”

“Yalan” virüsüne gelince, bu da şahsiyeti oluşturan temel taşları yerinden söken çok tehlikeli bir virüstür. Sahibinde güvenden eser bırakmaz. Birbirinden farklı binlerce yüz ortaya çıkarır ki, kişi kendini bile tanıyamaz hâle gelir.

Bu virüsün temizlenmesi çok zordur. Sürekli doğum yaparak kendini çoğaltır. Bu itibarla bu virüsün sızmasına fırsat vermemelidir.

Bu sayılan virüslerden ayrı olarak şahsiyeti zedeleyen; hiddet, hırs, acelecilik, faydasız meşguliyetler, açgözlülük, yüzsüzlük, birilerine hoş görünme adına riyakârlık gibi daha bir çok virüs çeşidi vardır ki, biz burada en tehlikeli olanlarına dikkat çekmiş olduk.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Şahsiyet Dili ve Geliştiren Liderlik, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.