Ramazan Bize Ne Öğretti?

Ramazân-ı Şerîf bir okuldur. Bu okulda başarılı olmak da var, başarısız olmak da var. Peki Ramazan bize ne öğretti? Ramazan’dan çıkaracağımız dersler neler?

Bir okuldur, Ramazân-ı Şerîf… Hayatı, huzurlu yaşama okulu… Bu okulda başarılı olmak, maddî-mânevî birçok lûtuf ve mükâfâtlara nâil olmak da var; kaybetmek, aşağıların aşağısına sürüklenmek de…

Bir aylık bu “hızlandırılmış eğitim dönemi”nin zorluklarına katlananlar, buradaki programı başarı ve yüz akı ile tamamlayanlar, Allâh’ın rızâsına nâil olurlar.

Fakat bunun aksine, Cebrâil -aleyhisselâm-’ın ifadesiyle, “Ramazan’a erişip de bu ayda kendisini bağışlatamayanların burnu yerde sürtülsün!” (Tirmizî, Deavât, 100/3545) bedduâsını hak edenler için de Ramazan okulu büyük bir kayıp, acı bir zâyiattır.

Nîmet ne kadar büyükse, imtihan da, kayıp da o kadar büyük oluyor. Sınavın soruları ne kadar zorsa, mükâfâtı da o nisbette büyük oluyor.

HIZLANDIRILMIŞ RAMAZAN EĞİTİMİ

“Hızlandırılmış Ramazan Eğitimi”nin müfredâtına gelince; bu kurs döneminde ilk öğrenilecek ders “şükür”!..

İnsan, o kadar çok ve çeşitli nimetler içinde ki, bunları çoğunlukla fark etmiyor. Bazen bunlardan mahrum kalması gerekiyor. İşte sâir zamanlarda, istediğimiz gibi yiyip içmenin, gönlümüzden geçen meşrû şeyleri yapmanın rahatlığını fark etmiyoruz. Aynı zamanda bizim için vazgeçilmez gibi görünen tabiî nîmetlerden bile mahrum kalan kimselerin hâlini hiç düşünemiyoruz. Ramazan ayı, hem her zaman rahatlıkla ulaşabildiğimiz nîmetleri düşünmeye sevk ediyor, hem de bunlardan çoğunlukla uzak kalan muhtaçları, fakirleri, yetimleri…

Hoyratça döküverdiğimiz bir bardak suyun, çöpe atmakta bir beis görmediğimiz bir parça ekmeğin, bir tas yemeğin ne ulaşılmaz bir nîmet olduğunu; iftara birkaç dakika kala daha derinden anlarız. O zaman israftan, bencillikten ve nankörlükten kurtulur; onları bulamayan insanları, canlıları düşünmeye başlarız. Bu da dersimizin ikinci adıdır, “empati”… Kendimizi, başkasının yerine koymak… Kendimizi düşündüğümüz kadar başkalarını da düşünebilmek…

NİMETLERİ ÖLÇÜLÜ KULLAN

Üçüncü dersimizde; nimetleri ölçülü kullanma becerisini geliştiririz. Yemek için yaşamak değil de yaşamak için yemeyi öğreniriz. Aslında ne kadar az bir yiyecekle, ne kadar huzurlu yaşayabileceğimizi, normal zamanlarda vücudumuzu gereksiz yiyeceklerle nasıl hantallaştırdığımızı anlarız. İşte bu anlarda Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şu nasihatleri kulaklarımızda çınlar:

“Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz!” (Heysemî, III, 179)

Bedenimizde bu zindelik ve rahata kavuştuğumuz gibi, ibadetlerimizde de büyük bir huzur ve mutluluğa kavuşuruz. Açken, oruçluyken namaz kılmanın, Kur’ân okumanın tadı bir başkadır. Uykularımız hafif, zihnimiz berrak, duygularımız yoğundur Ramazan’da… Melekler, âdeta etrafımızda kanat çırpar. İnsanlar, rakikleşir, kibarlaşır. Oruç ve açlık, en kaba insanları bile imbiğinden eler, geçirir.

Dördüncü dersimiz ise; “zamanı bereketli kullanma sanatı”dır. Hayatımızda hiç olmadığı kadar intizam, Ramazan-ı Şerîf’te olur. Sahur yemekleriyle gecenin en verimli vakitlerinde ayakta olur, gün içinde yemekte geçirdiğimiz vakitler bize kalır. Yemek saatlerimizin belli olması, herkesin aynı anda sofraya oturması, evimizdeki düzen ve muhabbetin artmasına vesîledir.

BÜTÜN ORGANLARIN ORUCU TUTTUĞUNU HİSSETMESİ

Beşinci, belki de en önemli ders, orucun sadece aç kalarak tutulması değil, bütün organlarımızın orucu hissetmesidir. Oruç, mânen yükselme ve ahlâkî bakımdan kemâle ermenin büyük bir vesîlesi olur. İnsan, baktığına, konuştuğuna, yaptığına dikkat kesilir. Ağzından çıkan bir yanlış sözün, bütün gün aç ve susuz kalmasını boşa çıkarabileceğini düşünür. İncitmez, incitemez. Kul hakkından sakınır. Sık sık Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şu hadîsini göz önünde bulundurur:

“Oruçlu bir kimse yalanı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse onun yemesini içmesini terk etmesine Allâh’ın hiçbir ihtiyacı yoktur.” (Buhârî, Savm, 8)

RAMAZAN OKULUNDA GEÇER NOT

Okul derslerini ve sınavlarını geçmenin de dereceleri vardır. Ramazan mektebini bitirirken insanlar, ihlâsları, gayretleri, fedâkârlıkları, diğergâmlıkları nisbetinde farklı derecelerle mezun olurlar. Her birinin karnesi, farklı farklıdır. Bazıları “geçer not” alıp ders dönemini bitirirken, bazılarının bütün notları “on”dur, bu sebeple de teşekkür ve takdir alırlar. Bu da herkesin kendi şartlarına göre yapacağı tercihlerle alâkalıdır. Kim Ramazan’ı daha yakından anlar, hisseder ve yaşarsa, elbette kazancı da fazla olur.

Öyleyse bu “kazanç mevsimi”nde, “hızlandırılmış kulluk eğitimi”nde en üst dereceyi almak, Allah Teâlâ’nın rızâsını kazanmak fırsatı kapımıza kadar gelmiş. Bir sonraki Ramazan’ı görüp göremeyeceğimiz belli değil!.. O zaman elimizde kalan son fırsatmış gibi, dört elle Ramazan mevsiminin mânevî kazançlarına sarılalım. Hayatımızda Ramazan öncesi ile sonrası arasında bir fark olsun. Bu Ramazan, önceki hayatımızla, sonrası arasında kalın bir çizgi çizsin ve bize yanlışlarımızdan, kötü alışkanlık ve günahlarımızdan kurtulmak için büyük bir fırsata dönüşsün.

Yâ Rabbi! Sen bizim niyetimizi, gücümüzü ve gayretimizi biliyorsun. Bizi, râzı olacağın niyet ve amellere sevk et. Bizi, râzı olduğun kullar arasına dâhil ederek rûhumuzu kabzet. Bizi sevdiğin ve râzı olduğun kulların ile birlikte haşret. Bizi, mübârek Ramazan hürmetine, Kur’ân’da haber verip müjdelediğin Adn, Me’vâ, Naîm ve Firdevs cennetlerinin sâkinlerinden eyle! Âmîn.

Kaynak: Kübra Yıldırım, Şebnem Dergisi, 136. Sayı

İslam ve İhsan

RAMAZAN MEKTEBİNDEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

Ramazan Mektebinden Öğrendiklerimiz

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.