Ramazan Ayı Kur'ân Ayıdır

Ramazan ayı Kur’an ayıdır. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu bir aydır. “(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır.” (Bakara, 2/185).

Kitabımız Kur’an’ın Ramazan ayında hangi gecede indiği de belirtilmiştir: “Biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, tan yeri ağarıncaya kadar esenlik doludur.” (Kadr, 97/1-5)

Ramazan ayı aynı zamanda Rasûlüllah’ın (s.a.v.) Cebrail’e (a.s.) Kur’an’ı arz ettiği aydır. “Rasûlüllah (s.a.v.) her yıl ramazan ayında Cibril’e (a.s.) Kur’an’ı arz ederdi. Vefât ettiği yıl iki defa arz etti.” (Buhârî, Menâkıb,25; Müslim, Fedâil, 50;Fedâilu’s-Sahâbe, 98,99; İbn Mâce, Cenâiz, 64).

KUR'ÂN HATADAN KORUNMUŞTUR

Kur’an-ı Kerim, hem lafzı hem de manası itibariyle mucize bir kitaptır. Hz. Peygamber’in diğer mucizeleri zamanı ile kayıtlı iken Kur’an mucizesi asırlara meydan okuyan bir mucizedir. Bu anlamda insanların benzerini getirmekten aciz kaldıkları bir kitaptır. “Andolsun, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler.” (İsrâ, 17/88).

Kur’an-ı Kerim hatadan korunmuş ve Rabbimizin güvencesi altındadır. “Kur an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hıcr, 15/9). “Kendilerine Kitap geldiğinde onu inkâr edenler (şüphesiz bunun sonucuna katlanacaklardır). Hâlbuki o, eşsiz bir kitaptır. Ona önünden de ardından da bâtıl gelemez. O, hikmet sahibi, çok övülen Allah’tan indirilmiştir.” (Fussılet, 41/41-42)

Kitabımız Kur’an’da zerre kadar bir tutarsızlık bulmak mümkün değildir: “Hâla Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı.” (Nisâ, 4/82).

Bir âlim ne kadar dikkatli olsa da kitaplarında ve yazılarında beşer gereği hata yapabilir. Nitekim İmam Şâfiî’nin (204/820) önde gelen talebelerinden olan Ebû İbrahim İsmail b. Yahyâ b. İsmail el-Müzenî el-Mısrî (264/878) şu aktarımı manidardır: “er-Risâle adlı kitabını Şâfiî’ye seksen defa okudum. Her defasında mutlaka bir hata buldu ve şöyle dedi: Hey gidi hey! Allah, kendi kitabından başka sahîh bir kitap olmasını kabul etmemiştir.” (İbn Âbidîn, Muhammed Emîn b. Ömer b. Abdülazîz Âbidîn ed-Dımaşkî el-Hanefî (1252/1836), Reddü’l-Muhtâr alâ ed-Dürri’l-Muhtâr, 2. Basım, I-VI, Dârü’l-Fikr, Beyrut, 1412/1992, I, 27).

Kur’an’da her konuda Allah’ın mesajları anlaşılacak şekilde verilmiş ve açıklanmıştır. “Muhakkak ki biz, bu Kur’an’da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.” (İsrâ, 17/88).

Bu mübârek Ramazan ayında yani Kur’an ayında Kur’an okumasını bilmeyenler bir an evvel okumasını öğrenmelidir. Kur’an, Müslümanın her anını kapsamalı her zaman okumalıdır. Kur’an, Müslümanın masasının üzerinde, cebinde, çantasında olmalıdır ki imkan bulduğu her anı değerlendirebilsin. Kur’an ayı Ramazanda ise her zaman ki okuduğumuzdan daha fazla Kur’an ile haşir neşir olmamız gerekir. En fazla okumamız ve düşkünlük derecesinde olmamız gereken kitap Kur’an’dır. Hatta bu anlamda Allah Rasûlü, hadisle daha fazla meşgul olanları da uyarmış ve bu sıranın bozulmasını uygun görmemiştir. Mâlik b. Ubâde’den aktarılmaktadır. O, Rasûlüllah’ın şöyle söylediğini naklediyor: “Kur’ân öğrenmeniz sizin için daha çok gereklidir. Oysa siz büyük bir iştahla benden hadis nakletmeyi istiyorsunuz. Buna rağmen kim benden iyice belleyerek bir hadis öğrenmişse onu rivayet etmesinde bir sakınca yoktur. Fakat kim ki bana bir yalan iftira ederse yani benim adıma hadis uydurursa cehennemde yerini hazırlasın.” (Buhârî, Târîhu’l-Kebîr, VII, 301,302; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 296; Râmehürmüzî, el-Muhaddisul Fâsıl Beyne’r-Râvî ve’l-Vâî, s. 172; Ebû Zür’a, Tarîhu Ebi Zür’a ed-Dimaşkî, s. 268, 269).

EN HAYIRLINIZ

Allah Rasûlü “Sizin hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir” buyurdu. (Buhârî, Fedâilu’l-Kur’an, 21/5027, 5028). Kur’an-ı Kerim okumanın her harfine on sevap olduğu bildirilmiştir. “Kim Kur’an-ı Kerim’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben “elif lâm mîm” bir harftir demiyorum; bilakis “elif” bir harftir, “lâm” bir harftir, “mîm” de harftir.” (Tirmizî, Fezâilu’l-Kur’an, 16/2910). Ve Kur’an her zaman ve yerde okunması gerekir. “Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!” (Âl-i Imrân, 3/191). Abdullah b. Muğaffel, Allah Rasûlü’nü Mekke fethinde devesinin üzerinde fetih sûresini okurken gördüğünü bildirmektedir. (Buhârî, Fedâilu’l-Kur’an, 24/5034; Müslim, Salâtü’l-Misâfirîn, 237/794). Fakat şunun da unutulmaması gerekir ki, Kur’an sadece okunsun sevap kazanılsın diye değil; okunsun, anlaşılsın ve hayata tatbik edilsin diye gelmiştir. Mehmet Akif ERSOY bunu şöyle dillendirmektedir:

“Ya açar nazmı celilin bakarız yaprağına

Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına

İnmemiştir hele Kur’an şunu hakkıyla bilin

Ne mezarlıkta okunmak ne fal bakmak için”

Kur’an’ı her gün okumalı ve anlamları üzerinde düşünmeliyiz. Hayatımızın merkezinde Yüce Kitabımız olmalıdır

Allah Rasûlü bazı sahabilerin Kur’an okumalarını beğenirdi. Bunlardan biri de Ebû Mûse’l-Eş’arî’dir. Bir gün Allah Rasûlü onun Kur’an okumasını dinledi ve “Ona, Dâvûd peygambere verilen nağmelerden bir nağme (güzel ses) verilmiştir” dedi. (Buhârî,Fedâilü’l-Kur’an, 31; Müslim, Salâtü’l-Misâfirîn, 236; Nesâî, İftitâh, 83; İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât, 176).

Kaynak: Mustafa Karabacak, Altınoluk Dergisi, 376. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.