Rabbimizi Hiçbir Zaman Unutmamalıyız!

İbadetler belli zamanlarda îfâ edilirler. Fakat îman, kalbin Cenâb-ı Hakk’a dâimî bağlılığıdır. Bu sebeple kulluk için bir zaman dilimi yok. Rabbimiz’i hiçbir zaman unutmayacağız.

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Onlar ki Allah’ı kâh ayakta dîvan durarak, kâh oturarak, kâh yanları üzere zikrederler.” (Âl-i İmrân, 191)

ALLAH'A NE KADAR YAKINIZ?

Allâh’ı unutmayacağız. Allah bize ne kadar yakın? Âyetteki ifadesiyle: «Şah damarından daha yakın...» (Kāf, 16) Peki, biz Allâh’a ne kadar yakınız?

Bunu anlamanın en doğru ölçüsü, nasıl yaşadığımızdır. Nitekim bu gerçeği yansıtmak üzere ilâhî kameralar her hâlimizi çekiyor. Onlar her ânımızı, her günümüzü kaydediyor. Kim bilir her gün nice kasetler dolduruyoruz. Bu kasetler kıyâmet günü açılacak:

“Bugün oku kitabını, sana hesap görücü olarak nefsin kâfîdir.” (İsrâ, 14) denilecek.

YERYÜZÜ BİZE ŞAHİTLİK EDECEK

Yeryüzü bize şahitlik edecek. Âyetteki ifadesiyle; “Yer o müthiş depremiyle sarsıldığı zaman... Toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı ve insan; «Ne oluyor buna!» dediği vakit, O gün yer, Rabbinin ona vahyetmesiyle haberlerini anlatacaktır.” (Zilzâl, 1-4)

O gün yeryüzü, bülbül gibi şakıyan bir dil kesilerek diyecek ki:

“Burada namaz kıldı. Şurada çelme taktı, burada bir omuz vurdu; şurada bir hayır-hasenat yaptı, şurada bir gönül aldı; şurada bir gönle bir diken batırdı; şurada bir mazlumdan âh aldı...” 

BÜTÜN UZUVLARIMIZ KONUŞACAK!

Aynı şekilde gözler, kulaklar, deriler konuşacak. 

Müdahale etmek, bizim lehimize konuşmalarını sağlamak ne mümkün! Onlar her şeyi olduğu gibi anlatacaklar. Eğer gerek yeryüzünün gerekse uzuvlarımızın kıyâmet gününde bizim istediğimiz ve memnun olacağımız şekilde konuşmalarını istiyorsak, ona göre bu dünya hayatında bir yağmur damlası gibi tertemiz bir hayat, ihsan makamında bir kulluk ve ibadetle yoğrulmuş bir ömür yaşamalıyız.

RAMAZÂN-I ŞERİF'E İYİ HAZIRLANMALIYIZ!

Ramazân-ı şerîfi îman ile Kur’ân ile, Hakk’a lâyık oruçlarla değerlendirebilmeyi ve nihayetinde cehennemin şerrinden kurtulmayı nasip eylesin. Azamet, sanat ve kudret akışlarını sergileyen ilâhî bir müze olan şu kâinatta tefekkür ve hikmet deryalarından sonsuzluk incileri dermeye muvaffak kılsın... Âmîn!..

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, İhlâs ve Takvâ, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.