Preveze Deniz Savaşı Nedenleri ve Sonuçları

Hayreddîn Paşa komutasındaki Osmanlı donanması ile Andrea Doria komutasındaki müttefik Haçlı donanması arasında Preveze’de yapılan deniz savaşı Osmanlı’nın büyük zaferiyle sonuçlandı. Peki Preveze Deniz Savaşı’nın nedenleri neydi? Preveze Deniz Savaşı’nın sonuçları ve Türk tarihi açısından önemi.

Barbaros Hayreddin Paşa, Osmanlı Devleti tarihinin ünlü Türk denizcilerinden, kaptan-ı derya olarak Osmanlı İmparatorluğunun ilk kaptan paşası ve Kaptan-ı deryası. Akdeniz’de Osmanlı egemenliğini pekiştirdi, öyle ki bu deniz bazı tarihçilerce bir “Türk gölü” olarak anıldı.

PREVEZE DENİZ SAVAŞI SEBEPLERİ

Osmanlı Devleti’nin Ege ve Adriyatik’teki Venedik adalarına ve topraklarına yönelik faaliyetleri karşısında Papa 3. Paolo’nun öncülüğünde Şubat 1538’de Hıristiyan devletleri arasında denizlerdeki hâkimiyet mücadelesini kazanmak ve Osmanlı Devleti’ni Akdeniz’den uzaklaştırmak amacıyla bir ittifak yapıldı.

Osmanlı ilerlemesini durdurmak üzere kurulan İspanya, papalık ve Avusturya arasındaki ittifaka Venedik, Portekiz, Malta ve Ceneviz’in katılması ile Andrea Doria kumandasında büyük bir hıristiyan donanması meydana getirildi. Müttefik donanması, Korfu’da toplandı.

24 Eylül 1538’de kadırga türü 122 gemi ve 20 bin askerle Preveze’ye gelen Hayreddîn Paşa, hazır durumda beklemeye başladı. Ertesi gün yeniden Preveze açıklarında demirleyen müttefik donanmasının mevcudu, kare yelkenli 140 kalyon, 168 kadırga ve pek çok nakliye gemisiyle 55 bin askerden oluşuyordu.

BARBAROS TAKTİĞİ

28 Eylül günü Andrea Doria, kendisi savaş taraftarı olmamakla beraber topladığı savaş meclisinin kararı gereği savaşmak üzere geri geldi ve onları karşılamak üzere Osmanlı donanması da sıra halinde müttefik donanmasına doğru ilerledi. Hayreddîn Paşa, donanmasını hilâl şeklinde düzenleyerek kendisi merkezde, Sâlih Reis sağ kanatta, Seydi Ali Reis sol kanatta, Turgut Reis de gönüllü reislerden oluşan filosuyla müttefik donanmasına doğru ilerledi.

HAYREDDÎN PAŞA’NIN DENİZE BIRAKTIĞI İKİ ÂYET

İki donanma Preveze açıklarında karşılaştığı sırada rüzgâr güneyden esiyordu ve müttefik donanmasının lehine, Osmanlı kadırgalarının aleyhine bir durum söz konusuydu. Andrea Doria, 28 Eylül gecesi rüzgarın elverişli olmasından faydalanarak bir karşı saldırıya girişti.  Hayreddîn Paşa, levendlerin mâneviyatını yükseltmek için Kur’an’dan, “Dilerse O (Allah), rüzgârı durdurur da onun -denizin- üstünde kalakalırlar” âyetiyle (eş-Şûrâ 42/33), “Ey iman edenler, Allah’ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik” âyetini (el-Ahzâb 33/9) birer kâğıda yazdırıp gemisinin iki yanına denize bıraktı. Nihayet rüzgârın kesilmesi ve bu defa müttefik donanmasındaki kalyonların hareketsiz kaldı.

28 EYLÜL 1538 PREVEZE DENİZ ZAFERİ

Savaşın iyice yoğunlaştığı sırada, rüzgarın durmasıyla kadırgalardan oluşan Osmanlı donanması üstünlük sağladı. Böylece Haçlı donanmasının çok sayıda refakat ve savaş gemisi çevirme harekatlarıyla batırıldı. Büyük kayıplar veren  ve imha edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalan haçlı donanması gece karanlığından yararlanarak geri çekildi. Osmanlı donanması beş saat süren bu savaşın ardından geri çekilen müttefik donanmasını takip etmişse de fırtına çıkması ve havanın kararması sebebiyle fenerlerini söndüren Andrea Doria’nın izini kaybetti. Hayrettin Paşa, iki saat süren bir takipten sonra geri dönerek Ayamavra’da sabaha kadar bekledi; pek çok esir ve ganimet almış olarak Preveze’deki üssüne döndü. Savaşta müttefik donanması 3 bin askerini, 128 gemisini kaybetti. Preveze deniz zaferinin haberini Boğdan seferi dönüşünde Yanbolu’da bulunan Kanûnî Sultan Süleyman’a Barbaros’un oğlu Hasan Bey ulaştırdı. Barbaros’tan gelen fetihnâme devlet erkânı tarafından ayakta dinlendi ve büyük bir sevinç vesilesi oldu.

OSMANLI DONANMASININ KULLANDIĞI GEMİLER

Preveze Deniz Muharebesi’nin kazanılmasında Barbaros’un taktiği yanında donanmadaki menzili uzun, süratli ve sığ sularda dolaşabilen kadırgaların da etkisi oldu. Savaşın kadırgaların zaferiyle sonuçlanması, Osmanlı donanmasında uzun süre kadırga türü gemilerin tercih edilmesine yol açtı.

AKDENİZ BİR TÜRK GÖLÜ HALİNE GELDİ

Hıristiyan dünyası Preveze Deniz Muharebesi’yle Akdeniz’deki hâkimiyetini kesin biçimde kaybetti. Preveze hıristiyan devletleri için olduğu kadar Osmanlı Devleti denizciliği için de bir dönüm noktası oldu. O zamana kadar esas olarak bir kara devleti olan Osmanlı Devleti tam anlamıyla deniz siyasetinin içine girdiler. Preveze’den sonra müttefik Avrupa devletleri bir daha ancak İnebahtı’da (1571) Osmanlı Devleti’ne karşı çıkabildi. Preveze’deki müttefik Hıristiyan devletlerinin mağlûbiyetini sonuçları bakımından İnebahtı’daki Osmanlı mağlûbiyetiyle karşılaştırmak anlamsızdır. Preveze Deniz Savaşı’nın sonuçları bir asrın üçte birini Osmanlılar lehine etkilediği halde İnebahtı’nın ertesi yılı Akdeniz’e açılan yeni Osmanlı donanması karşısına savaşacak bir donanma dahi çıkmamıştı.

Osmanlı donanması ile müttefik Haçlı donanması arasında 28 Eylül 1538'de meydana gelen Preveze Deniz Muharebesi, Akdeniz’de Osmanlı hâkimiyetini kesin olarak sağlaması bakımından büyük öneme sahiptir.

İslam ve İhsan

BARBAROS HAYRETTİN PAŞA KİMDİR?

Barbaros Hayrettin Paşa Kimdir?

BARBAROS TAKTİĞİ NEDİR?

Barbaros Taktiği Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.