Pozitif Enerji Oluşturmanın Yolu

Menâkıp kitaplarımızda bir nazarla halden hale giren nice gönül erlerinin hayat hikâyeleri mevcuttur. Saf ve samimi gönüllerden taşıp gelen nazarlardan zaman zaman diğer yaratıklar bile hisse almışlardır.

Varlık sahnesinde yer alan her bir insana, hiçbir varlığa emanet edilmeyen “ilâhî bir cevher” lütfedilmiştir. Bu “insaniyet cevheri”nin gereği gibi korunup sağlıklı bir şekilde geliştirilmesi ve nihâyet yüce Yaratıcı’nın kendisine biçtiği Rabbânî rolü (hilâfet) hakkıyla icra edebilmesi, ancak sıhhatli bir iklim sayesinde gerçekleşebilecektir. Pozitif enerji alanları diyebileceğimiz bu iklimin oluşmasında, görünür-görünmez (zâhirî ve batınî) çok sayıda sebep göstermek mümkün ise de biz burada ancak muhabbet ve şefkat dolu nazarlardan ve hikmet dolu kelâmlardan bahsedeceğiz.

NAZARIN TÜRLERİ

Nazar (bakış) vardır, insanı eritir, tüketir, kabre koyar. Meselâ kıskanç bir kişinin bakışları, zehirli birer oktur. Yine aynı şekilde göğsü kibirle inip kalkan nice kimseler vardır ki, bakışlarıyla karşısındakini ezip küçülterek, âdetâ cehennem silâhı kesilir. Kiminde faydasız bir ilmin gururu, kiminde gel geç bir makamın sanal büyüsü, kiminde mal ve evlat çokluğunun verdiği kibriyâlık tutkusu, kiminde ise kendisinde var zannettiği mânevî hâl gölgesi, böylelerinin bakışlarına öyle bir negatif enerji yükler ki, bu nevi bir bakışa muhatap olmaktan her an Rabbimize sığınırız. Bu iklimlerden uzak kalmak için, hasetçinin hasedini kışkırtacak, Rabbimizin üzerimizdeki nimetlerini göstermekten sakınmak gerektiği gibi, böylelerinin yanından uzaklaşmak ve şerlerinden de sürekli Hakk’a sığınmak gerekir. Kendini dev aynasında seyreden, insana saygıdan nasip alamamış ve sadece kendisini seven ve öne çıkaran hodgam tiplerin de gölgesinden bile uzakta olmayı tercih etmek gerekir. Zira böylelerinin yanında ve yakınında olmak, zehirli gaz ortamında bulunmaktan farksızdır.

Yine nazar vardır, insanı diriltir, geliştirir ve hatta erdirir. Gönlü tüm varlığa karşı muhabbet ve şefkatle coşan ve Yüce Rabbimizin kendileri hakkında “Ben onların konuşan dili ve gören gözü olurum”43 buyurduğu kudsî âlemin nâzenin kullarının nazarları, geliştirici ve erdiricidir. Bugün botanik ilminde yapılan araştırmalar da göstermiştir ki, güller, çiçekler ve bin bir çeşit bitkiler bile, kendileriyle ilgilenen kimselerin duygularından ve bu duyguların beslediği bakışlarından etkilenmektedir. Kendilerine kin duyan, hoyratça saldıran, içindeki negatif enerjiyle yaklaşan kimseler, susuz çiçeğe su verse bile âdetâ zehir olmaktadır. Böylelerinin yanında ve yakınında bulunan o güzelim güller ve sünbüller zamanla solmakta ve nihâyet kahrından ölmeyi tercih etmektedir. Fakat büyük bir zevk ve muhabbetle kendilerini sevip okşayan kimselerin pozitif nazarlarına muhatap olmuşlarsa, bu bakışlar, onlar üzerinde bereketli nisan yağmuru etkisi oluşturmuştur. Hayvanlar aleminde de durum çok farklı değildir. Bazı hayvanlar avını nazarlarıyla etkilerken, bazıları da (meselâ su kaplumbağası gibi) yumurtasını nazarlarından yayılan şualarla olgunlaştırmakta ve yavrusunun oluşmasını bu  şekilde gerçekleştirmektedir.

Çocuğuna negatif bir enerji ile yaklaşan anne-babalar, öğrencisine duygusuz, muhabbetsiz ve şefkatsiz durgun ve donuk nazarlarla iletişim kuran eğitimciler ve idareciler, neslimizin ihyâ edicileri değil, ancak imhâ ve ifsâd edicileri olabilirler.

NAZAR DEĞMESİ İYİ MİDİR?

Tarih boyunca irfân ve irşâd ehlinin insan eğitiminde etkili olmalarının sırlarından biri de huzur dolu gönüllerinden beslenen feyizli nazarlarının, muhataplar üzerinde diriltici ve heyecan verici bir etkileme gücüne sahip olmasıdır. Hakk’a yakınlığın gönüllerinde oluşturduğu ilâhî iksir, sözlerinden ve bakışlarından feyz (pozitif enerji) olarak etraflarına yansımaktadır. Edep, hüsn-i zan ve muhabbetle yanlarında ve yakınlarında bulunarak, bu bereketli nazarlara mazhar olan kimselerin, özlerinin gelişip serpileceği muhakkaktır. “İnsan-ı kâmil yetiştirme projesi” olarak da tarif edilen tasavvufta bu nazarların önemi üzerinde çok durulmuş ve sık sık “Bir ârifin nazarına erişmeye çalış” tavsiyesi sürekli tekrarlanmıştır.

Cenâb-ı Hakk’ın sevgili Peygamberimize etrafında bulunan fakir ve fakat samimi dostları olan sahabe-i kirâma karşı sabırla devam etmesini emrettiği “Gözlerini onlar üzerinden ayırma” (Kehf Sûresi, 28) ikaz ve uyarısı, son derece dikkat çekicidir. Kıyamete kadar gelecek ümmet-i Muhammed arasında en şerefli ve mükerrem kimselerin sahabe-i kirâm olmasının en önemli sırrı da, onların Fahri Kâinât Efendimizin bereketli nazarlarına  mümin olarak muhatap olmalarıdır.

NAZARA ERİŞMEK İÇİN ÇALIŞ

Özünü geliştirmek ve nihâyet Hakk’ın lâyık bir kulu olabilmek için, Nebevî mirastan pay almış Rabbânî âlimlerin ve âriflerin muhabbet ve şefkat nazarına erişmeye çalışmak, diğer bir ifadeyle o nazarlara hazır hale gelmek, diri ve uyanık bir hayat için zaruridir.

Menâkıp kitaplarımızda bir nazarla halden hale giren nice gönül erlerinin hayat hikâyeleri mevcuttur. Saf ve sa- mimi gönüllerden taşıp gelen nazarlardan zaman zaman diğer yaratıklar bile hisse almışlardır.

Pozitif enerji dolu bakışların etki derecesi, muhatabın kalbî seviyesiyle doğru orantılıdır. Bu nevi müspet enerji iklimini artırmak için sâlih ve sâdık müminlerin sevgisine mazhar olmak birinci esastır. Kişi sevmek kadar, sevilmeyi de önemsemelidir. O kadar önemsemelidir ki, sadece insanların değil, cansız varlıkların bile sevgisine mazhar olabilmelidir. “Biz Uhud Dağı’nı severiz, Uhud Dağı da bizi sever”44 nebevî beyânı, pozitif enerji mecrâlarının ne kadar genişleyebileceğini göstermesi bakımından mânidardır.

43) Buhârî, Rikâk, 38.

44) Buhârî, Cİhâd, 71; Müslim, Hac, 504.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Göklere Yolculuk Var, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.