Pierre Loti'nin Gözüyle İstanbul

Meşhur Fransız edîbi Pierre Loti, dîni, kültürü ve ırkı başka olduğu hâlde İstanbul’da yaşayan Türkler’in, İslâmî, nezih ahlâk ve âdâblarının hayranı olmuş dâimâ yazılarında bu duyguları tasvir etmiştir.

Der ki:

“Müslüman Türkler’in hayatları, kelimenin tam mânâsı ile başka bir dünyadır. Dünyanın başka hiçbir evinde, bir erkek, hanımına bu derece saygılı ve hayran olamaz! Bu gerçeğin sırrı, Türk evinin, kadını tarafından hazırlanışındadır. İddiâ ederek söylüyorum: Bir Müslüman Türk’ün evinde odalar bile özel ve maksatlı bir renk âhengi ve döşeme üslûbu ile hazırlanmıştır.

Evin sâhibesi olan kadının giyinişi, başındaki örtüden ayaklarında bulunan nefis işlemeli kumaşlı terliklere kadar âhenk içindedir. Kadın evine o kadar düşkün, temizliğine o kadar meraklı, kocasının ev hasretini giderecek öylesine bir zekâ ve eğitime sahiptir ki, evin erkeği akşam üzeri büyük bir hasretle kapıdan girer. Kadının temizliği maddî plânda bir çiçek kadar saftır. Bu madde temizliği, kadının ruh temizliğinden gelir. O kadın içki, kumar ve dış dünyayı bilmez.”

Bu cümlelerden anlaşılıyor ki;

  1. O zamanın kadınları, modanın peşinde müsriflik ve zarâfetsizlikte bulunmaktan uzaktır. Zevk-i selîm sahibidir. Bilirler ki Cenâb-ı Hak, her kulunu ayrı şekilde yaratmıştır. Kimi kısa, kimi uzun, kimi şişman, kimi zayıf, kimi esmer, kimi kırmızı, kimi sarıdır. Birine yakışan, diğerine yakışmaz, zevkler de sonsuzdur. Bu zevkler deryâsını bırakıp da, moda diye acâyip kıyafetlere girmek ne kadar gülünçtür; bilgisizlik, anlayışsızlık ve şahsiyet zaafıdır.
  2. Hakîkî temizlik, ruhtan akıp gelen saf temizliktir. Bu rûhî temizlik olmadan maddî temizlik bir şey ifâde etmez. O hâlde rûhî temizlik ile maddî temizlik beraber yürütülmelidir.

c. Dış dünyayı bilmeyen bir kadın, tecessüs illetinden de kurtulmuş olur. Evinde mes’ud bir hayat yaşar. Gönlünü Cenâb-ı Hakk’a, kocasına, çocuklarına bağlar. Zihnini fuzûlî şeylerden koruduğu için rahat ve huzurludur. Dolayısıyla ahlâklıdır. Böyle olunca yuvasının hürmete şâyan, şerefli bir unsuru olur.

Buraya kadar anlattıklarımız, Osmanlı Devleti’nin kâh yükseliş, kâh ihtişam, kâh da gerileme ve yıkılış dönemlerini içine almaktadır. Şunu ifâde etmeliyiz ki Osmanlılar’ın, bu güzel meziyet ve ahlâkî seviyeyi son demlerinde de kısmen göstermiş olmaları, pek dikkat çekicidir. Böylesine bir zirveyi gerçekleştirebilen o muazzam yapıyı daha iyi tanıyabilmek için onun tarih sahnesinden çekiliş demlerinde bile gösterdikleri ahlâkî seviyeyi ibret nokta-i nazarından îzah etmeyi uygun gördük.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.