Peygamberimiz'in Yüzünü Nasıl Güldüreceğiz?

Bizler, ümmetin derdiyle dertlenip Allah Rasûlüʼnün emânetine ne kadar sahip çıkabilirsek; Efendimizʼin mübârek sîmâsı da bizden yana o kadar mütebessim olacaktır. Fakat -Allah korusun- bizler enâniyet girdaplarına kapılıp nefsânî çekişmelerle din kardeşliği hukukunu çiğnersek; bu defa Oʼnun rakîk ve latîf rûh-i saâdetleri, bizler sebebiyle incinecek, mahzun ve mükedder olacaktır.

Cenâb-ı Hakkʼın rızâsına, hoşnutluğuna, rahmetine ve yakınlığına tâlip isek kendimize sormalıyız:

“‒Gönlümüz, müʼmin kardeşlerimizin derdiyle ne kadar dertleniyor? Bize emanet olarak verilen imkânlarımızdan nefsimize ne kadar; muhtaçlara, yoksullara, mahrumlara ne kadar sarf ediyoruz?..”

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Dikkat edin! Ben hayatımda sizin için bir emniyet vesîlesiyim. Vefât ettiğimde ise, kabrimde: «Yâ Rabbi, ümmetim, ümmetim!..» diye ilk Sûr üfleninceye kadar nidâ edeceğim…” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, c. 14, s. 414)

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN EN BÜYÜK DERDİ

Yani Allah Rasûlüʼnün en büyük derdi, ümmetinin huzuru ve ebedî kurtuluşuydu. Ömrü boyunca olduğu gibi, şimdi de berzah âleminde biz ümmetini dilinden ve gönlünden düşürmeyen Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e aynı aşk ve muhabbetle mukâbele edebilmek, O’na ümmet olmakla şereflenen her müʼminin vefâ borcudur.

Peki bu hususta biz ne durumdayız? Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kıyâmete kadar kabrinde biz ümmeti için duâ ederken, bizim arzu, istek ve hedeflerimiz ne kadar “nefsî nefsî” bencilliğini izhâr ediyor, ne kadar “ümmetî, ümmetî” diğergâmlığını sergiliyor?

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin biz ümmeti için yaptığı pek çok duâsındaki arzularının tahakkuku yolunda, hangi gayreti kendimize vazife edinebildik? Nebevî bir arzunun gerçekleşmesi uğruna hangi dünyevî arzumuzdan ferâgat edebildik?

ÜMMETİN DERTLERİYLE İLGİLENİYOR MUYUZ?

Ümmet-i Muhammedʼin maddî ve zâhirî ihtiyaçlarıyla birlikte, mânevî ve îmânî dertlerinin ne kadarıyla alâkadar olabildik?

Milletimizin dîn, îman ve ahlâk alanında yaşadığı dehşetli erozyonu durdurabilmek için, hangi mücâdelenin gayretini kuşanabildik?

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, sevinçte ve kederde, zaferde ve mağlûbiyette, bollukta ve darlıkta dâimâ “asıl hayatın âhiret hayatı olduğu”nu vurgulamış ve:

“…Allâhʼım! Bizi dînimizde musîbete uğratma! Dünyayı en büyük düşüncemiz ve gâyemiz, ilmimizin ulaşabileceği son nokta kılma!..”[2] niyâzında bulunmuşken; bizim dert ve endişelerimizin ağırlık kısmını, dînî ve uhrevî meseleler mi teşkil ediyor, yoksa gündelik dünyevî telâşlar ve gelgeç nefsânî ihtiraslar mı?..

ÜMMETİN DERTLERİ GÜNDEMİMİZİN KAÇINCI SIRASINDA?

Gündemimizi meşgul eden sayısız telâş ve endişe içinde “son nefes” endişesi, “âhiret” endişesi ve “ümmet-i Muhammed”in dertleri kaçıncı sırada yer alıyor?..

Unutmayalım ki, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in biz ümmetiyle ilgili bütün beyanları, hepimize, muazzam bir mes’ûliyet ufku telkin ediyor. Biz de O “raûf ve rahîm” Peygamberʼe vefâ göstererek ümmetin dertleriyle dertlenmeli, Efendimizʼin gül yüzünde bir tebessüm olabilmenin gayretiyle çırpınmalıyız.

YARDIM ETMEYEN MÜSLÜMANLAR, BÜYÜK BİR GÜNÂHA GİRERLER

İslâm âlimleri, yeryüzünün herhangi bir bölgesinde zulüm gören, esir olan veya ezilen din kardeşlerine yardım etmeye muktedir olup da yardım etmeyen müslümanların, büyük bir günaha girecekleri hususunda ittifak etmişlerdir.

Bugün Myanmar, Sûriye, Afrika ve diğer İslâm beldelerindeki din kardeşlerimizin içler acısı hâli, bizim için ilâhî bir imtihan tablosudur!..

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN YÜZÜNÜ NASIL GÜLDÜRECEĞİZ?

Bizler, ümmetin derdiyle dertlenip Allah Rasûlüʼnün emânetine ne kadar sahip çıkabilirsek; Efendimizʼin mübârek sîmâsı da bizden yana o kadar mütebessim olacaktır. Fakat -Allah korusun- bizler enâniyet girdaplarına kapılıp nefsânî çekişmelerle din kardeşliği hukukunu çiğnersek; bu defa Oʼnun rakîk ve latîf rûh-i saâdetleri, bizler sebebiyle incinecek, mahzun ve mükedder olacaktır.

Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, kalb-i şerîflerini titreten bu endişeyi, biz ümmetini îkaz sadedinde şöyle ifâde buyurmuşlardır:

“Ben âhirete sizden önce gideceğim ve sizin için hazırlık yapacağım; sizin Allah yolundaki hizmetlerinize şâhitlik edeceğim. Buluşma yerimiz Kevser Havuzuʼnun yanıdır. Ben şu bulunduğum yerden Kevser Havuzuʼnu görmekteyim. Ben sizin Allâh’a şirk koşmanızdan korkmuyorum. Ama dünya hırsından dolayı birbirinizle didişip çekişmenizden korkuyorum.” (Buhârî, Megâzî 17; Müslim, Fezâil 31)

O'NUN ŞEFAATİNE MUHTACIZ

Unutmayalım ki mahşerin o dehşetli gününde, Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin “şefâat-i uzmâ”sına muhtâcız. Oʼnun “Hamd Sancağı” altında toplanıp “Havz-ı Kevser”inde ferahlanmaya muhtacız. Yani Oʼnun yakınında bulunmak ve Oʼnunla beraber olmak, en hayatî zarûretimiz.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2014 – Nisan, Sayı: 338, Sayfa: 032

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.