Peygamberimizin Yetiştirdiği Çocuk

Mekke’de yaşanan kıtlık ve açlık, Kureyş’e ızdırap verirken; Hz. Ali (r.a.) için Allah’ın müstesnâ bir lutfu olmuştur. Cenâb-ı Hak onun hayrını dilemiş ve kendisine Peygamber Efendimiz’in yanında yetişme nimetini bahşeylemiştir.

Nübüvvetten önce, Kureyş kabilesi şiddetli bir kıtlık ve açlığa dûçâr olmuştu. Allah Rasûlü’nün amcası Ebû Tâlib’in maddî durumu zayıf, âile efrâdı ise hayli kalabalıktı. Bu sebeple sıkıntı içindeydi. Fahr-i Kâinât Efendimiz r, diğer amcası Hz. Abbâs’a gidip:

“–Amcacığım! Biliyorsun ki kardeşin Ebû Tâlib’in âilesi çok kalabalık. İnsanlar kıtlık ve açlığa mâruz kalmış, kıvranıp duruyorlar. Haydi, Ebû Tâlib’in yanına gidelim ve kendisiyle konuşalım. Oğullarından birini ben yanıma alayım, birini de sen al! Böylece onun yükünü biraz hafifletmiş oluruz!” buyurdular.

Efendimiz r çocukken Ebû Tâlib ona bakmıştı, şimdi ise Efendimiz ona yardımcı oluyordu.

Abbâs (r.a.) bu âlicenap teklifi kabûl etti ve berâberce Ebû Tâlib’in yanına vardılar:

“–İnsanlar, içine düştükleri şu kıtlıktan kutuluncaya kadar evlâtlarından bazılarını yanımıza alıp bakmak sûretiyle yükünü hafifletmeyi arzu ediyoruz” dediler. Ebû Tâlib:

“−Akîl’i bana bırakınız, diğerlerinden istediğinizi alabilirsiniz!” dedi.

Bunun üzerine Fahr-i Kâinât Efendimiz, (henüz beş yaşında olan)[1] Hz. Ali’yi (r.a.); amcası Abbâs da Câfer’i (r.a.) aldılar. Efendimiz’e Peygamberlik lutfedilinceye kadar Hz. Ali (r.a.), O’nun yanında yetişti. Sonra ona ilk îman edenlerden oldu. Efendimiz’e tâbî olup ona tasdik etti. Câfer (r.a.) ise Müslüman oluncaya ve bakıma ihtiyaç duymayıncaya kadar Hz. Abbâs’ın (r.a.) yanında kaldı. (Hâkim, III, 666-667/6463; İbn-i Hişâm, I, 264)

Mekke-i Mükerreme’nin üzerine çöken kıtlık ve açlık, Kureyş’e ızdırap verirken, Hz. Ali (r.a.) için Allah’ın müstesnâ bir lutfu olmuştur. Cenâb-ı Hak onun hayrını dilemiş ve kendisine Fahr-i Kâinât Efendimiz’in yanında yetişme nimetini bahşeylemiştir.

[1] Tâhiru’l-Mevlevî, Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, II, 128.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Hz. Ali’den 111 Hayat Ölçüsü, Erkam Yayınları

 

 

İslam ve İhsan

HZ. ALİ (R.A.) KİMDİR?

Hz. Ali (r.a.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.