Peygamberimizin Vekili

Peygamber Efendimiz’in vekili kimdir?

Resûlullah, Tebük’e gidiyordu. Hz. Ali (r.a.) onunla birlikte Seniyetü’l-Vedâ’ya kadar gitti. Resûlullah ona:

“–Burada (Medine’de) ya ben kalacağım, ya sen kalacaksın!” buyurdular.

Hz. Ali’yi her iki ev halkının işleriyle meşgul olmak üzere Medine’de bırakınca, o ağlayarak:

“–Yâ Rasûlallah! Beni çocuklar ve kadınlar içinde vekil mi bırakıyorsun?” dedi.

Rasûlullah r:

“–Bana göre sen, Musa’ya göre Hârun gibi olmaya râzı değil misin? Şu farkla ki, benden sonra peygamber yoktur!” buyurdular.

Hz. Ali (r.a.) hemen geri dönüp öyle hızlı yürüdü ki, ayaklarının kaldırdığı tozların havaya yükseldiği görüldü.

HZ. HARUN (A.S.) GİBİ

Münafıklar bu meseleyi bir fırsat bilerek fesat çıkarmaya kalkıştılar:

“–Herhalde ona ehemmiyet vermediği için geri bıraktı! Muhakkak Ali’de hoşlanmadığı birşey görmüştür!” gibi birtakım laflar etmeye ve yaymaya başladılar. Hz. Ali t bunları işitince silahını alıp yola çıktı. Cürüf’e indiği sırada Peygamber Efendimiz’e yetişti. Rasûlullah r ona:

“–Ey Ali! Seni buraya getiren nedir?” diye sordular. Hz. Ali (r.a.):

“–Ey Allah’ın Peygamberi! Münafıklar senin bana değer vermediğini ve bir kusurum sebebiyle beni Medine’de bıraktığını söylüyorlarmış!” dedi. Resûlullah, tebessüm etti ve:

“–Onlar yalan söylemişler! Ben seni geride bıraktıklarıma vekil tayin ettim. Sen hemen geri dön ve gerek benim ev halkım, gerek senin ev halkın içinde benim vekilim ol! Ey Ali! Bana göre sen, Mûsâ’ya göre Hârun gibi olmaya râzı değil misin? Ancak, benden sonra peygamber yoktur!” buyurdular. Hz. Ali (r.a.):

“‒Evet, yâ Resûlallah, öyledir!” dedi ve Medine’ye döndü.[1]

[1] Bkz. Buhârî, Megâzî, 78; Ashâbu’n-Nebî, 9; Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 31; Ahmed, I, 170-173; İbn-i Hişâm, IV, 174; İbn-i Sa‘d, III, 24-25.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Hz. Ali’den 111 Hayat Ölçüsü, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

HZ. ALİ (R.A.) KİMDİR?

Hz. Ali (r.a.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.