Peygamberimizin Kişisel Özellikleri Nelerdir?

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in kişisel özellikleri nelerdir? Madde madde Peygamberimizin (s.a.s.) kişisel ve ahlaki özellikleri.

Peygamberimizin sallallahu aleyhi ve sellem fizikî özellikleri husûsunda muhtelif rivâyetlerde hulâsaten şöyle buyrulmaktadır:

PEYGAMBERİMİZİN HAL VE HAREKETLERİ

  • İlk yaratılan nûr, O’nun nûrudur. Cism-i nazîfânelerinde zindelik, kuvvetli hayâ ve müthiş bir azim, bir arada idi. Örtüsüne bürünmüş bâkire bir genç kızdan daha edepli idi.
  • Yüzünde nûr-i melâhat, sözlerinde selâset, hareketlerinde letâfet, lisânında talâkat, kelimelerinde fesâhat, beyânında fevkalâde belâğat vardı.
  • Fuzûlî söz söylemeyip her kelâmı hikmet ve nasîhat idi. Lügatinde aslâ dedikodu ve mâlâyâni yoktu. Herkesin akıl ve idrâkine göre söz söylerdi.
  • Mülâyim ve mütevâzı idi. Gülmesinde kahkaha gibi aşırılık olmazdı. Dâimâ mütebessimdi.
  • O’nu ansızın gören kimseyi haşyet sarardı. O’nunla ülfet ve sohbet eden kimse, O’na cân u gönülden âşık ve muhib olurdu.
  • Derecelerine göre fazîlet erbâbına ihtirâm eylerdi. Akrabâsına da ziyâdesiyle ikrâm ederdi. Ehl-i beytine ve ashâbına hüsn-i muâmele ettiği gibi, diğer insanlara da rıfk ve lutf ile muâmele ederdi.
  • Hizmetkârlarını pek hoş tutardı. Kendisi ne yer ve ne giyerse, onlara da onu yedirir ve onu giydirirdi. Cömert, ikram sahibi, şefkatli ve merhametli, gerektiğinde cesur ve gerektiğinde de halîm idi.
  • Ahid ve vaadinde sâbit, kavlinde sâdık idi. Ahlâk güzelliği, akıl ve zekâ seviyesi bakımından bütün insanlardan üstün ve her türlü medh u senâya lâyık idi.
  • Elhâsıl sûreti güzel, sîreti mükemmel, misli yaratılmamış bir vücûd-i mübârek idi.
  • Resûlullah’ın hüznü dâimî, tefekkürü aralıksız idi. Zarûret olmaksızın konuşmazdı. Sükûnet hâli uzun sürerdi. Bir söze başlayınca, yarım bırakmadan tamamlayarak bitirirdi. Birçok mânâları birkaç kelimede toplar, öyle söylerdi. Sözleri tane tane idi. Ne lüzûmundan fazla ne de az idi. Yaratılış olarak yumuşak olmasına rağmen gâyet salâbetli ve heybetli idi.
  • Öfkelendiği zaman yerinden kalkmazdı. Hakk’a îtiraz edilmesinin, hakkın çiğnenmesinin hâricinde öfkelenmezdi. Kimsenin farkına varmadığı bir hak çiğnendiği zaman öfkelenir, hak yerini buluncaya kadar öfkesi devâm ederdi. Ancak hakkı tevzî ettikten sonra sükûnete bürünürdü. Aslâ kendisi için öfkelenmezdi. Şahsî meselelerde kendisini müdâfaa etmez, kimseyle münâkaşaya girmezdi.
  • O, kimsenin hânesine izin almadıkça adım atmazdı. Evine geldiği zaman da evde kalacağı müddeti üçe bölerdi. Birini Allâh’a ibâdete, birini âilesine, diğerini de şahsına ayırırdı. Kendisine ayırdığı zamanını avâm-havâs insanların hepsine tahsis eder, onlardan kimseyi mahrum bırakmazdı. Hepsinin gönlünü fethederdi.
  • Resûlullah’ın her hâl ve hareketi, zikir ile idi. Belli bir yerinde oturmanın âdet edinilmesini önlemek için mescidlerin her yerinde oturduğu olurdu. Yerlere ve makamlara kudsiyet izâfe edilmesini ve meclislerde kibirlenmeye sebep olacak bir tavır takınılmasını istemezdi.
  • Bir meclise girince, neresi boş kalmışsa, oraya oturur, herkesin de öyle yapmasını arzu ederdi.
  • Kim O’ndan herhangi bir ihtiyâcını gidermek için bir şey isterse, ister ehemmiyetli, ister ehemmiyetsiz olsun, onu yerine getirmeden huzur bulamaz, ihtiyâcı halletmesi mümkün olmadığı takdirde hiç olmazsa güzel bir söz ile muhâtabının gönlünü almaktan geri kalmazdı. O, herkesin dert ortağı idi.
  • Hangi makam ve mevkîde olurlarsa olsunlar, zengin-fakir, âlim-câhil bütün insanlar O’nun yanında insan olmak haysiyetiyle eşit bir muâmeleye nâil olurlardı. Bütün meclisleri ilim, hilim, hayâ, sabır, tevekkül ve emânet gibi fazîletlerin hâkim olduğu bir mahaldi.
  • Ayıp ve kusurlarından dolayı kimseyi kınamaz, îkâz ihtiyâcı belirdiğinde bunu, karşısındakini rencide etmeyecek bir şekilde, zarif bir îmâ ile yaparlardı.
  • Sevâbını umduğu meseleler hâricinde konuşmazdı. Sohbet meclisleri vecd içinde idi.

PEYGAMBERİMİZİN YÜKSEK CESARET VE ŞECAATİ

Korku ve dehşet O’nda ömrünü tüketmişti. Olağanüstü hâller karşısında sabır ve sebat gösterir, korku ve telâşa düşüp uygunsuz hareket etmezdi.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Rahmet Peygamberi, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HİLYE NEDİR? HİLYE-İ ŞERİF GERÇEK MİDİR?

Hilye Nedir? Hilye-i Şerif Gerçek midir?

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN HAYATI

Peygamber Efendimiz’in Hayatı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.