Peygamberimizin Etkili Eğitimi

Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) ashab-ı kirama söyleyerek yaptıramadığını bizzat uygulayarak yaptırması, en etkili eğitim yöntemini bize göstermiş oluyor. Yapmak çoğu zaman söylemekten daha etkilidir.

Hudeybiye Antlaşması yapıldığında Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) ashâb-ı kirâma:

Haydi, artık kurbanlarınızı kesiniz ve başlarınızı tıraş ediniz! buyurmuştu.

Kâbe’yi tavâf edememenin derin üzüntüsü içinde olan sahâbe-i kirâmdan hiç kimse, bu emri yerine getirmek için yerinden kalk­amadı. Onlar, sırrını çözemedikleri bir meselenin sisleri arasında mahzun ve mağmûm idi­ler. Hazreti Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), emrini üç kez tekrarladı. Yine kimse yerinden kımıldayamadı.

Bu aslâ bir isyan değil, Kâbe’yi ziyâret iştiyâkının yürekleri yakması neticesinde, daha yeni yapılmış bulunan ahitnâmenin iptâli için küçük bir ümit bekleyişi idi. Veya durumu değiştirecek yeni bir vahyin inmesini bekliyorlardı. Yoksa her biri daha bir gün evvel:

“Allah Resûlünün gönlünde ne murâdı varsa, onun üzerine bey’at ediyorum.” diyerek Peygamber Efendimiz’e bağlılık ve itaat yemini etmişti.

YAPMAK SÖYLEMEKTEN ETKİLİ

Ashâbının bu hareketsizliği karşısında Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), son de­rece mahzun oldular. Kederli bir şekilde kıymetli zevceleri Ümmü Seleme’nin çadırına gitti­ler. Durumu Ümmü Seleme’ye bildirdiklerinde mübârek annemiz, Allah Resûlünü tesellî ederek şu sözleri söyledi:

“Ey Allâh’ın Resûlü! Siz, ashâbınıza hiçbir şey söylemeden kurbanlarınızı kesiniz, tıraşınızı olunuz! Bu durumda, onlar kendilerine güç gelen bir ağırlığın altında mahzun ol­salar da, Siz’in yaptığınıza tâbî olacaklardır, onları mâzur görünüz!”

Bu istişâreden sonra çadırından çıkan Hazreti Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), konuşulduğu gibi hareket etti. Bu hâli gören ashâb, muâhedenin değişmeyeceğini anladılar ve hepsi Resûlullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem)’ın yaptıklarına tâbî oldular. Kurbanlarını kestiler, saçlarını tıraş ettirdiler. Bu hâdiseyi müşâhede eden Ümmü Seleme (radıyallâhu anhâ):

“Müslümanlar kurbanlıklara doğru öyle bir heyecan ile hareket ettiler ki, birbirlerini ezeceklerinden korktum.” demiştir.”[1]

İstiklâl şâirimiz Mehmed Âkif Ersoy ne güzel söyler:

Doğru yol işte budur, gel, diye sen bir yürü de,

O zaman bak ne koşanlar göreceksiniz sürüde!

[1] Buhârî, “Şurût”, 15; Ahmed, IV, 326, 331; Vâkıdî, II, 613.

Kaynak: Adem Ergül, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.