Peygamberimiz'i Böyle Anlatabilen Var mı?

Genç Peygamber ve Genç Dostları, Genç Dergisi Yayın Danışmanı Mehmet Lütfi Arslan’ın Genç Dergisi'nde kaleme aldığı yazıların bir araya getirilmesiyle oluştu. Kitap, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i gençliği ile anlamaya ve anlatmaya çalışan yazılardan oluşuyor.

15-20 dakikalık bir zaman dilimi içerisinde Peygamber Efendimiz-sellallahu aleyhi ve sellem-’e dair söyleyecekleriniz ne olabilirdi? O’nu tanımadan, tanıdıklarımızı yeni tabiri ile içselleştirmeden karşımızdakine anlatacak bir şeyiniz olabilir miydi? O’nu tanımak ve içselleştirmek elbette O’nun hayatına dair yapacağınız bir tefekkür yolculuğu ile başlayacak. O’nun yaşadığı her hadiseyi, aktardığı her hikâyeyi, O’ndan aktarılan her hadisi, sünnetini ve hayatının her safahatını, acaba hangi boyutu ile bizi, nereden yakalıyor şeklindeki bir merakınızın var olduğunu düşünüyorsanız, Genç Peygamber ve Genç Dostları’nın mutlaka size söyleyeceği bir şey olacaktır.

Kitabı daha iyi anlatmak için yazarın kitapta paylaştığı şu satılara lütfen dikkat kesilelim:

“Yer İstanbul. Kalabalık bir semt çarşısı. Çarşının işlek bir köşesinde bedava kitap dağıtan bir stant. Dağıtılan kitap Âlemlere Rahmet Efendimizle alakalı. Standın başındaki vazifeli ilgililere elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyor. Bir ara oradan geçen bir bayan soruyor: “Ne yapıyorsunuz burada?” Vazifeli cevap veriyor: “Peygamber Efendimizle ilgili bir kitap dağıtıyoruz.” Kadın stanttaki kitaplara bakarak dudak büküyor: “Ha şu çok evlenen adam mı?” O anda bir yerlere bir ateş düşüyor. Bu ateşin bir kısmının stantta duran o vazifelinin yüreğine düştüğünü tahmin edebiliriz, çünkü neresinden çıktığını bilemediği bir ses ve acı bir tebessümle kadına o anda şunu söylüyor: “Hanımefendi müsaadeniz olursa şu çok evlenen adamı birazcık anlatmak isterim size.” Kadın razı oluyor ve yarım saat kadar dinliyor stanttaki o vazifeliyi. Yarım saat sonra ayrılırken stanttaki ziyaretçi defterine şunları yazıyor: “Ya Rasûlallah, keşke senin zamanında yaşasaydım da seninle evlenmek için can atan o hanımlardan birisi de ben olsaydım…”

Ne anlattı acaba o vazifeli? Ne anlattı ki o ters bakışın sahibi kalbi aldı bir seven kalbine çevirebildi kısa bir zaman içerisinde? O gencin ne anlattığının çok önemli olmadığını şuradan çıkarabiliriz ki sonuçta siyer kitaplarının yazdıkları bellidir. Özellikle o hanımın merakı çerçevesinde anlatılacaklar da üç aşağı beş yukarı tahmin edilebilir. Ama o gencin anlattıklarını nasıl kendisinin yaptığı, Peygamberini kalbine nasıl nakşettiği merak edilmesi gereken, işte budur. Acaba o genç, Peygamber Efendimizi kalbinde nasıl yaşıyor, nasıl temsil ediyor ve O’ndan bahsederken ne hissediyordu? Kalbini O’nun sevgisi ile diriltmiş birisinin söylediği her söz muhakkak kalbinden çıkacaktır. Kalpten çıkan ise gider muhatabının kalbini bulur. Bulmakla da kalmaz, istidadı ve nasibi varsa alır kendisi gibi yapar. Rasûlullâh Efendimizi ne kadar okursak okuyalım, ne kadar müzakere edersek edelim, eğer O’nu kalbimizle yaşamaz, tatmaz ve hissetmezsek edindiğimiz bilgilerin semeresini göremeyiz.

Bu hadiseden çıkartılabilecek bir başka soru da şudur: Bizim böyle 15-20 dakikalık bir zaman dilimi içerisinde Peygamberimize dair söyleyeceklerimiz ne olabilirdi acaba? Öyle ya, biz de böyle bir hâdise ile karşılaşabiliriz. O’nu tanımadan, tanıdıklarımızı yeni tabiri ile içselleştirmeden karşımızdakine anlatacak bir şeyimiz olmayacak. O’nu tanımak ve içselleştirmek ise O’nun hayatına dair yapacağımız bir tefekkür yolculuğu ile başlayacak. O’nun yaşadığı her hadiseyi, aktardığı her hikâyeyi, O’ndan aktarılan her hadisi, sünnetini ve hayatının her safahatını, acaba hangi boyutu ile bizi, nereden yakalıyor şeklindeki bir merak ile yeniden ele almamız gerekiyor.”

Genç Peygamber ve Genç Dostları, Mehmet Lütfi Arslan, 94 Sayfa, Genç Kitaplığı.

Kitabı temin etmek için tıklayınız.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.