Peygamberimize Muhabbet ve İtaat

Ayet-i celîle nâzil olunca Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- kendisine selâm verilmesini ashâbına emretti. Ashâb-ı kirâm ve sonra gelenler de gerek mübârek kabr-i nebevîlerini ziyârette ve gerek ism-i âli-i nebevîleri anıldığı zaman O’na selâm vermekle me’mur olmuşlardır.

Kim bana itaat ederse hakîkatte Allâh’a itaat etmiş olur. Kim de bana isyân ederse şüphesiz Allâh’a âsî olmuş olur.(Buhârî, Müslim)

“Hiçbir kimse, ben; kendisine babasından, evladından ve bütün insanlardan daha sevimli oluncaya kadar gerçek îmân etmiş olamaz.”  (Buhârî, Müslim)

Kıyâmet günü insanların bana en yakını üzerime çok salât edenidir. (Tirmizî)

Kim bana bir kere salât ederse Allah ona on salât eder. Onun on günahını affeder. Derecesini on kat yükseltir.(Buhârî, Ahmed bin Hanbel)

Kur’ân-ı Hakîm’in el-Ahzâb Sûresi’nde:

Şüphesiz Allah da melekleri de o peygambere çok salât ederler ve onu tekrîm ederler. Ey îmân edenler! Siz de salât edin, tam bir teslimiyetle selâm verin. (Ahzâb, 56)

Salât, ehl-i lügatten bir çoğuna göre duâ, tebrik, temcid ve tâzim mânâlarına-dır.

Ragıb el-İsfahânî; “Cenâb-ı Hakk’ın ve peygamberinin müslümanlar hakkındaki salâtı onları tezkiye ve rahmetine mazhar buyurmasıdır. Meleklerin salâtı, duâ ve istiğfardır. İnsanların salâtı da öyledir. Namaza salât denilmesi aslının duâ olmasındandır.”7 diyor.

Cürcânî, “Allah’tan salât, rahmet; meleklerden salât, istiğfar; mü’minlerden salât, hayır ve duâ demektir.”8 diyor.

İbn Hacer’e göre “Allah’tan Peygamberine salâtın mânâsı ona rahmetini artırmasıdır. Diğer insanlara salâtı ise alelıtlak rahmet ve tezkiyedir.”

Mücâhid’e nazaran “Allah’tan salât, tevfik ve ismet; meleklerden salât, avn ve nusret; ümmetten salât ise ittibâdır.”

Bazıları da “Allâh’ın Peygamberi’ne salâ-tı onun şerefini îla ve tekrîm, meleklerin salâtı onun mükerremliğini izhar, ümmetin salâtı da onun şefaatını talebdir.” demişlerdir.

Seyyid Murtaza ez-Zebidi’ye göre, “Meleklerden salâtın mânâsına atıf, esirgemedir. Cenâb-ı Hakk’a nisbet edinilince kullarını melekleri nezdinde medih ve senâ etmiş demek olur ki bu, Allâh’ın Peygamberi’ne salâtının tefsîrine daha layıktır. Yahut kemâl-i rahmeti mânâsınadır. Cenâb-ı Hakk’tan gayriye nisbet edilince mânâsı hayır ile duâdır.”

Yukarıdaki âyet-i celîle nâzil olunca Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- kendisine selâm verilmesini ashâbına emretti. Ashâb-ı kirâm ve sonra gelenler de gerek mübârek kabr-i nebevîlerini ziyârette ve gerek ism-i âli-i nebevîleri anıldığı zaman O’na selâm vermekle me’mur olmuşlardır. Bu selâmın mânâsında üç vecih vardır:

1- Her türlü nakîsadan ve âfetten selâm sana ve beraberinde bulunanlara olsun. Bu sûretle selâm masdar olur.

2- Selâm, seni hıfz ve sıyânette; ikrâm-ı gâyette dâim, kâim ve kefil olsun. Bu sûretle selâm, Allah Teâlânın esma-i hüsnâsından olur ki, “selâmet veren Zât-ı ecell ü âlâ” demektir. Cenâb-ı Hakk’ın isimleri içinde bundan başka masdar yoktur.

3- İtaat mânâsınadır ki, teslim de buradan gelir. Nitekim Cenâb-ı Hakk:

Öyle değil, Rabb’ına andolsun ki, onlar aralarında kimi oraya, kimi buraya çektikleri; kavga ettikleri şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden yürekleri hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça îmân etmiş olmazlar.” buyuruyor.

Selâm, selâmet; dış ve iç âfetlerden âzâde olmaktır. Allah Teâlâ’ya “selâm” denilmesi kendisine layık olmayan şeylerden sâlim ve münezzeh bulunmasındandır.

Ramazanoğlu M. Sâmi, Musâhabe-5, s. 28-33

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 393

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.