Peygamberimiz (s.a.v) Gençleri İlme Teşvik Ederdi

Peygamber Efendimiz (s.a.v) ilmin kıymetini çok iyi bilir ve ilim ehlinede gerektiği kıymeti verirdi. Bundan dolayı ki gençleri sürekli ilme teşvik eder onlara hayatlarlarının her alanında olduğu burdada örnek olurdu.

Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, gençlerin ilim alanında yetişmesine büyük bir ehemmiyet verirdi. Çoğu zaman gençleri açıkça takdir ederek onları daha çok öğrenmeye teşvik ederdi. İlimde en yüksek dereceye ulaşan sahâbîlerin hep genç olması, Peygamber Efendimiz’in bu müsbet yaklaşımının bir neticesidir.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- genç sahâbî Muâz bin Cebel -radıyallâhu anh- hakkında:

“Ümmetim içinde helâl ve haramı en iyi bilen Muâz’dır.” buyurmuştur. (Tirmizî, Menâkıb, 32/3790-3791)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Medîne’ye hicret ettiğinde ilk olarak Mescid-i Nebevî’yi, hemen ardından da onun bir köşesine ilim yuvası olan “Suffe”yi inşâ ettirdi. Ashâb-ı Suffe’nin ilk muallimi de bizzat kendisi oldu. İyi bir Kur’ân ve Sünnet eğitimi alan ve kendilerine “kurrâ” denilen Ashâb-ı Suffe, sayısı 70 ile 400 arasında değişen bir gençler topluluğuydu.

Allah Rasûlü’nün zamanında iki kardeş vardı. Biri Efendimiz’in yanından hiç ayrılmayıp Oʼndan ilim öğrenir; diğeri ise geçim temini için çalışırdı. Çalışan kardeş, diğerini Allah Rasûlü’ne şikâyet etti. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in cevabı şöyle oldu:

“–Belki de sen onun sâyesinde rızıklandırılıyorsun!” (Tirmizî, Zühd, 33/2345)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gençlerden oluşan son derece müessir ve mükemmel bir kadro kurdu. Bilhassa zekâ ve kâbiliyetine güvendiği gençler ile daha yakından ilgilendi. Enes bin Mâlik, Hazret-i Ali, Üsâme bin Zeyd -radıyallâhu anhum- gibi daha çocuk yaşından itibâren Allah Rasûlü’nün terbiyesinde yetişen bu sahâbe nesli, büyük İslâm medeniyetinin âdeta taşıyıcı sütunları oldular. İslâm dîni onların sarsılmaz azmiyle ülkelere, kıtalara ve çağlara ulaştı.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik , Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.