Gıpta Edilecek İki Kişi

İslâm, cehâletin her çeşidini reddetmiş ve kınamıştır. Çünkü cehâletin her türünde küfür ve isyandan bir hisse vardır. 

Hazret-i Osman -radıyallâhu anh- şöyle buyurmuştur:

“Cehâlet öyle bir binektir ki, üzerine binen zelil olur, arkadaşlık yapan yolunu kaybeder.” 

Şunu da unutmamak gerekir ki bütün ilimler, Cenâb-ı Hakk’ın kâinâta koyduğu kâideleri (yâni sünnetullâh’ı) tespit gayretinden ibârettir. Öyleyse hakîkî ilim sâhibi olmak, o kâidelerden hareketle hikmet ve sırlara intikal edebilmek ve hattâ orada da takılı kalmayıp o hikmet ve sırların mutlak menbaına ulaşabilmektir. Nitekim Mevlânâ Hazretleri, zâhirî ilimlerin deryâsındayken yaşadığı hâlini “hamdım”, hikmet ve sırlara vâkıf olduğu zamanları “piştim”, kâinat kitabının sayfalarını çevirerek vardığı mârifetullah devresini de “yandım” diye ifâde etmiştir.

EN FAYDALI İLİM

O hâlde insanoğluna en faydalı olan ilim, mutlak ilim sâhibi olan Cenâb-ı Hakk’ın âdeta süzülmüş bir öz hâlinde Kur’ân-ı Kerîm’e dercettiği ilâhî hakîkatlerdir. Bütün bunlar, insanı mârifetullâha götürür ki, zâten ilimden matlûb olan da budur. Cenâb-ı Hak biz kullarını, bu keyfiyetteki ilmi tahsîl etmeye âyet-i kerîmelerde şöyle teşvik buyurur:

  • “...De ki: Ey Rabbim! İlmimi artır.” (Tâhâ, 114)
  • “...Allah, içinizden îman edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir...” (el-Mücâdele, 11)
  • “...Allah’tan, kulları içinde ancak ilim sâhibi olanlar (lâyıkıyla) korkar...” (Fâtır, 28)
  • “İşte Biz, bu misalleri insanlar için veriyoruz; fakat onları ancak âlimler düşünüp anlayabilir.” (el-Ankebût, 43)

İLİM İÇİN YOLA ÇIKANA CENNET YOLU KOLAYLAŞIR

Kays bin Kesîr şöyle anlatır:

“Dımaşk’ta bulunan Ebu’d-Derdâ Hazretleri’ne Medîne-i Münevvere’den bir zât geldi. Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh-:

“Ey kardeşim, seni buralara kadar getiren nedir?” diye sordu. Medîne’den gelen kimse şu cevâbı verdi:

“Bir hadîs-i şerîf. Bana ulaştığına göre sen o hadîsi Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den rivâyet ediyormuşsun. (İlk râvîden dinlemek için geldim.)”

“Herhangi bir ihtiyaç için gelmedin mi?!” 

“Hayır.”

“Ticâret için de mi gelmedin?!” 

“Hayır.”

“Sadece o bir tek hadîs-i şerîfi öğrenmek için geldin, öyle mi?! Ben Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğunu işitmiştim:

«Kim ilim öğrenmek için yola çıkarsa, Allah Teâlâ ona cennet yolunu kolaylaştırır. Melekler, ilim öğrenenlerden hoşlandıkları için onlara kanat gererler. Göklerde ve yerde bulunan varlıkllar, hattâ sudaki balıklar bile âlimlerin affedilmesi için Allâh’a yalvarırlar. Bir âlimin, sadece ibâdetle meşgul olan bir kimseye üstünlüğü, on dördüncü gecesinde ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin mîrasçılarıdır. Peygamberler, altın, gümüş değil, sadece ilmi mîras bırakmışlardır. İşte bu ilim mîrâsına konan kimse, çok büyük bir kısmete ermiş olur.»” (Tirmizî, İlim, 19/2682; Ebû Dâvûd, İlim, 1/3641)

GIPTA EDİLECEK İKİ KİŞİ

Fahr-i Kâinât Efendimiz, ilmin fazîletini diğer bir hadîs-i şerîflerinde de şöyle beyan buyurmuşlardır:

“Yalnız şu iki kimseye gıpta edilir:

  1. Allâh’ın kendisine ihsân ettiği malı Hak yolunda harcayıp tüketen kimse; 
  2. Allâh’ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kimse.” (Buhârî, İlim 15, Zekât 5, Ahkâm 3, İ’tisâm 13, Tevhîd 45; Müslim, Müsâfirîn 68)

İlim bir nevî cihaddır. Çünkü cihâdın gâyesi, insanlara İslâm’ı duyurup ulaştırmaktır. Yoksa toprağı kanla sulamak değildir. Sırf toprak elde etmek için yapılan savaşlar, insanlığın yüz karası bir zulümdür.35 Dolayısıyla İslâm’da cihâdın en mühim vâsıtası ilimdir. Nitekim hadîs-i şerîflerde şöyle buyrulur:

“İlim tahsil etmek için yolculuğa çıkan kimse, evine dönünceye kadar Allah yolundadır.” (Tirmizî, İlim, 2/2647)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdet’ten Günümüze FAZÎLETLER MEDENİYETİ - 2, Erkam Yayınları.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.