Peygamberimiz En Çok Kimi Sever?

Ashâbın, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e muhabbetleri bâzen o kadar coşardı ki, Allah Rasûlü’nü aralarında paylaşamazlardı.

Kâ’b bin Ucre -radıyallâhu anh-, şu ibret verici hâdiseyi anlatmaktadır:

“Bir gün Mescid-i Saâdet’te Allah Rasûlü’nün huzûrunda oturuyorduk. Ensâr’dan, Muhâcirler’den ve Hâşimoğulları’ndan birer grup vardı. «Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz acabâ içimizden hangi zümreyi daha çok seviyor?» diye iddiâya tutuştuk.

Biz Ensâr cemaati:

«–Biz, Allah Rasûlü’ne îmân ettik, O’na tâbî olduk, düşmanlarına karşı yanında savaştık. Bunun için Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bizi daha çok sever.» dedik.

Muhâcir kardeşlerimiz de:

«–Bizler Allah ve Rasûlʼü uğrunda hicret ettik, bu yolda evlâd ü ıyâlimizi terk ettik, mallarımızdan vazgeçtik, sizin katıldığınız savaşlara bizler de katıldık. Bunun için Allah Rasûlü bizi daha çok sever.» dediler.

Hâşimoğulları’ndan olan kardeşlerimiz ise:

«–Bizler Peygamber Efendimiz’in yakınlarıyız, sizin bulunduğunuz harplerde bizler de bulunduk. Bu sebeple Efendimiz bizi daha çok sever.» dediler.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yanımıza geldi ve:

«–Siz bir şeyler söylüyordunuz, nedir o konuştuklarınız?» buyurdu.

Her birimiz söylediğini tekrar etti. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- her gruba:

«–Doğru söylemişsiniz! Kim bunun aksini iddiâ edebilir ki?» buyurdu. Daha sonra:

«–Aranızda hüküm vermemi ister misiniz?» diye sordu.

«–Tabiî yâ Rasûlâllah! Babalarımız, analarımız Sana fedâ olsun.» dedik.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«–Sizler, ey Ensâr cemaati! Ben sizin kardeşinizim.» buyurdu.

Ensâr sevinçle:

«–Allâhu ekber! Kâbe’nin Rabbine andolsun ki O’nu biz kazandık.» dediler.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«–Ey Muhâcir cemaati! Ben sizlerdenim.» buyurdu.

Muhâcirler de sevinerek:

«–Allâhu ekber! Kâbe’nin Rabbine andolsun ki O’nu biz kazandık.» dediler.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«–Ey Hâşimoğulları! Sizlere gelince, sizler bendensiniz ve bana geldiniz.» buyurdu.

Hâşimoğulları da sevinç içinde:

«–Allâhu ekber! Kâbe’nin Rabbine andolsun ki O’nu biz kazandık.» dediler. Hepimiz hoşnud olarak kalktık. Her bir grup Allah Rasûlü’nün iltifatıyla memnun ve mesrur olmuştu.” (Heysemî, X, 14)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Gönüller Sultanı Efendimize Muhabbet, Erkam Yayınları, 2015

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.