Peygamber Efendimiz'in Teblîğ Sıfatı

PEYGAMBERİMİZ

Peygamberler, ilâhî emirleri dosdoğru olarak, emredildikleri şekilde insanlara bildirirler. Onların teblîğlerinde, kendilerinden ne bir ilâve ne de bir eksiltme vardır. Teblîğ, peygamberlerin müşterek sıfatlarından ve en mühim vazîfelerindendir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

يَااَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ

“Ey Rasûl! Rabbinden Sana indirileni teblîğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun risâlet vazîfesini yerine getirmemiş olursun…” (el-Mâide, 67)

Peygamberler, teblîğ vazîfelerini yerine getirirken, çeşitli sıkıntılarla karşılaşmışlardır. Fakat hiçbir zaman dâvâlarından tâviz vermemişlerdir. Hayatları bu hususta ibretli hâdiselerle doludur.

Peygamber Efendimiz, İslâm’a dâvet ederken en yakınlarından başlamış, zaman ve mekâna göre davranmış, muhâtabının hâlet-i rûhiyesini ve anlayış seviyesini gözetmiş, tedrîcîliğe riâyet etmiş, bulduğu her fırsatı değerlendirmiş, hiçbir zaman zorlaştırmamış, dâimâ kolaylaştırmış, hep müjdelemiş, aslâ nefret ettirmemiştir.

Bütün ömrünü İslâm’ı teblîğe vakfeden Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Vedâ Hutbesi’nde de ashâbına hitâben:

Teblîğ vazîfemi yaptım mı? diye sormuş, onlardan müsbet cevap alınca da:

Allâh’ım şâhit ol!.. buyurarak, vazîfesini yapmış olmanın hazzını yaşamıştır.

Bütün mü’minler de Allâh Rasûlü’nün bu teblîğ metodlarına kâbiliyetleri nisbetinde sâhip olmalıdırlar. Zîrâ İslâm’ı teblîğ, müslümanlar üzerine farz hükmündedir. (Âl-i İmrân, 104, 110.)

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

Sizden her kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin, gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin! Bu ise îmânın en zayıf hâlidir. (Müslim, Îman, 78)

Bir cemiyette mârûfu (iyiliği, doğruluğu) emreden, münkerden (kötülükten, çirkinlikten) meneden kimseler olmazsa, çirkin işler zamanla alışkanlık hâline gelir ve hayatta normal karşılanmaya başlar. Mânî olunmayan kötülük, bir müddet sonra istense de mânî olunamaz hâle gelir. Hakla bâtıl birbirine karışarak hakîkat ortadan kalkar ve insanlar Allâh’ı unuturlar. Bunun netîcesi de o cemiyetin tamâmen helâk olmasıdır. Bu fecî âkıbetten kurtulmak için teblîğ faâliyetine ehemmiyet vermek zarûrîdir.

KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ, Hazret-i Muhammed Mustafa-1, Erkam Yayınları, İstanbul