Peygamberimiz'in Rahmetten Uzak Olsun Dediği Üç Kişi

Ramazan, bütün hayır-hasenâtın kat kat sevapla mükâfatlandırıldığı ilâhî bir lutuf mevsimidir. İçinde bin aydan hayırlı bir Kadir gecesi bulunan Ramazân-ı Şerîf’i lâyıkıyla ihyâ edenler, sayısız nîmetlere nâil olurlar. Ona duyarsız kalanlar ise, dehşetli bir mahrûmiyete dûçâr olurlar. İşte Peygamber Efendimizin (s.a.v) rahmetten uzak olsun dediği üç kişi...

İslâm kardeşliğini yaşayıp yaşatmak husûsunda, Ramazan günleri de müstesnâ bir nîmettir. İlâhî rahmetin tuğyân ettiği o mübârek ayda, kardeşlik vazîfelerini yerine getirmeye daha büyük bir hassâsiyet göstermek îcâb eder.

HANGİ SADAKA DAHA BÜYÜKTÜR?

Nitekim insanların en cömerdi olan Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Ramazân-ı Şerîf’te hiçbir engel tanımadan tatlı tatlı esen rahmet rüzgârlarından daha cömert olur, bütün ibâdet ve ihsanlarını artırırdı. Kendisine:

“–Hangi sadaka ecir bakımından daha büyüktür?” diye sorulduğunda:

“–Ramazân-ı Şerîf’te verilen sadaka...” buyurmuşlardır. (Tirmizî, Zekat, 28/663)

Zira Ramazan, bütün hayır-hasenâtın kat kat sevapla mükâfatlandırıldığı ilâhî bir lutuf mevsimidir. İçinde bin aydan hayırlı bir Kadir gecesi bulunan Ramazân-ı Şerîf’i lâyıkıyla ihyâ edenler, sayısız nîmetlere nâil olurlar. Ona duyarsız kalanlar ise, dehşetli bir mahrûmiyete dûçâr olurlar.

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN RAHMETTEN UZAK OLSUN DEDİĞİ ÜÇ KİŞİ

Kâ’b bin Ucre -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün bize; “Minbere yaklaşın!” buyurdu. Biz de yaklaştık. Birinci basamağı çıktı; “Âmîn!” dedi. İkinci basamağı çıktı, yine; “Âmîn!” dedi. Üçüncü basamağı çıktı, aynı şekilde; “Âmîn!” dedi.

Minberden indiğinde:

“–Yâ Rasûlallâh! Bugün sizden daha önce işitmediğimiz şeyler duyduk. (Bunun hikmeti nedir?)” diye sorduk.

Şöyle buyurdular: “–Cibrîl -aleyhisselâm- bana göründü ve;

«Ramazan’a erişip de günahları affedilmeyen kimse rahmetten uzak olsun!» dedi. Ben de «Âmîn!» dedim.

İkinci basamağa çıktığımda; «Sen’in ismin yanında zikredilip de Sana salevât getirmeyen kimse rahmetten uzak olsun!» dedi. Ben de «Âmîn!» dedim.

Üçüncü basamağı çıktığımda: «Anne-babası veya ikisinden birisi yanında yaşlanıp da (onları râzı ederek) cenneti kazanamayan kimse rahmetten uzak olsun!» dedi. Ben de «Âmîn!» dedim.” (Hâkim, IV, 170/7256; Tirmizî, Deavât, 100/3545)

RAHMET MEVSİMİ

Nasıl ki taşa veya denize yağan nisan yağmurunun hiçbir faydası olmazsa Ramazân-ı Şerîf’in hakîkatine erebilmek için de o aya mahsus olan gufrân yağmurlarından güzelce istifâde etmek zarûrîdir. Ramazân-ı Şerîf’i bütün bir yıl boyunca kaybettiklerimizi telâfî ve yanlışlarımızın kefâretini ödeme fırsatı bilip büyük bir şevk ve gayretle onun rahmet ve mağfiret faslından istifâdeye çalışmalıyız.

Nitekim ecdâdımız bu hususta da bizlere müstesnâ hâtıralar bırakmışlardır. Mahallelerindeki garip, kimsesiz, yetim, dul, fakir-fukarâya bilhassa bu ayda evlerini ve gönüllerini açmışlar, oruçlulara iftar ettirmişler ve müstesnâ bir nezâketle “diş kirâsı”[1] adı altında ayrıca bir hediye de takdîm ederek, ikram üstüne ikramda bulunmuşlardır. Câmi şadırvanlarından terâvih çıkışında en kaliteli baldan yapılmış şerbetler akıtarak cemaate ikram etmişlerdir. Zekât, fitre ve sadakalarla, dertlilerin dert ortağı, mahzun gönüllerin tesellî kaynağı olmuş, bayramları da dargınları barıştırmaya fırsat bilmişlerdir. Böylece toplumun bütün kesimlerini kardeşlik ve muhabbet duygularıyla birbirine kenetlemişlerdir.

Ne mutlu bu İslâmî güzelliklerle Ramazân-ı Şerîf’i ihyâ edip ilâhî af fermânını almış olarak hakîkî bayrama erişebilenlere!.. Ne mutlu her gecesini Kadir, her gördüğünü Hızır bilip bu ebedî kazanç fırsatlarını değerlendirebilenlere!..

Cenâb-ı Hak cümlemizi îman hassâsiyetiyle din kardeşliğini yaşayıp yaşatan sâlih kullarından eylesin. Bütün bir ömrümüzü rızâsına muvâfık amellerle ihyâ ederek ebedî bayramlara erişmemizi lutf u keremiyle ihsân eylesin! Âmîn...

[1] Diş kirâsı: Ramazân-ı Şerîf iftarlarının güzel âdetlerinden biridir. İftar davetine iştirâk edenler, hâne sahibinin ecir kazanmasına vesîle oldukları için, ayrılacakları zaman bir miktar para veya hediye ile uğurlanırlar. Bu güzel âdete, ince bir teşbih ile “diş kirâsı” denilmiştir. Maksat, fakir-fukarâyı rencide etmeden zarif bir üslûb ile sevindirmektir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından -1-

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Allah razı olsun emeğinize sağlık

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.