Peygamber Efendimiz’in Övdüğü ve Dua Ettiği Sahabi

Peygamber Efendimiz’in övdüğü ve dua ettiği sahabi kimdir? Sahabe ve hikmet...

Gönüller Sultânı Efendimiz’e talebe olmuş yıldızları anlamak ve onları sevmek bir yolculuğa benzer. Bu yolculukta öyle müstesna şahsiyetler tanırsınız ki onların taşıdıkları irfan, marifet ve hikmet bugüne de ışık tutar.

Efendimiz, yaşadığı toplumun örfünü âdetini gelenek ve göreneğini her zaman gözetirdi. Mesela bir kabile huzur-u risalete varsa “siz kimlerdensiniz” buyururdu. Onlar da kabile isimlerini tam olarak zikrederlerdi. Resul-i Kibriya bunları dinledikten sonra “merhaben bilkavm” buyururdu. “Kendi evinizde gibi hareket edin, selamet ve güven içindesiniz” anlamına gelirdi.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ÖVDÜĞÜ SAHABİ

Allah Resülü bazı aşiretlere övgüsünü özel olarak belirtmiştir. Yemenli Eş’arîlerin, Resul-i Ekrem’in hususi övgüsüne mazhariyeti anılmayı hak etmektedir. Onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

“Eş’arîler gazada azıklarını bitirirlerken yâhud ailelerinin yiyeceği azaldığında hemen yanlarında­ ki erzakı bir tek bez içine toplarlar, sonra da ara­ larında bir güzel paylaşırlar. Eş’arîler bendendir, ben de Eş’arîler’denimdir.” Eş’arîler sadece paylaşma duygusunu güzel yaşamada örnek değildir, kendi aralarındaki muhabbet ve samimiyette de örnek alınacak bir tarafları vardır. Çok güzel Kur’an okumaları ve savaşlardaki yiğitlikleri bir yana, âhiret müjdesini dünya ganimetine tercih etmeleriyle de öne çıkmışlardır. Zaten Eş’arîlerin övülecek yanları saymakla bitmez. Medine’ye gelişleri de olay olmuştur. Cenab-ı Peygamber, “yarın öyle bir topluluk gelecek ki İslam’a yatkınlıkta gönülleri sizden daha incedir” buyurmuştu. Eş’arîler Medine’ye yaklaşırken “ğaden nelkâ’l- ehıbbeh muhammeden ve hızbeh/ yarın dostlarla buluşuyoruz, Muhammed ve ashâbı ile buluşuyoruz” diye şiir okumuşlardır.

EBU MUSA EL-EŞARİ KİMDİR?

Eş’arîlerin bir güzel insanı, Ebu Musa el- Eş’arî’yi ve rivâyetlerini anlamak günümüz insanına da çok şeyler hatırlatmaktadır. Onun hikâyesi, kişinin hayatta en çok önem vermesi gereken şeyin, dini ve diyaneti olduğunu, onu elde etmek ve korumak için ölüm dâhil her tehlikeyi göze almanın lüzumlu olduğunu anlatır.

Ebu Musa’nın “sefine ashabı” olması önemlidir. O nasıl bir insan, nasıl bir liderdi ki 53 insanı bir gemide toplayarak Hz. Peygamber’e yolculuk programını iki kardeşiyle birlikte düzenlemişti? Gemi onları beklenmedik fırtınanın etkisiyle Habeşistan’a götürmüştü. Orada Cafer b. Ebu Talib’i buldular. Bir müddet orada kaldılar. Hayber’in fethinden üç gün sonra topluca Medine’ye vâsıl oldular. Allah Resülü onlar hakkında “ey gemi yoldaşla­rı, sizin için iki hicret sevabı vardır” buyurmuştur. Bu hadise Fahr-i kâinât’ı çok sevindirmişti. “Hayber’e mi sevineyim Cafer ve arkadaşlarını gelişine mi” buyurarak bunu dile getirmişti. 53 insan, kilometrelerce uzaktan nasıl gemiye bindi?

Hz. Peygamber’i anlatan bir görevli ya da elçi, onlara gelmemişti. Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Ebu Musa “Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilişinden ve Medine’ye hicretinden bizim haberimiz olmuştu” diyor. Kendisi ehl-i kitap kültürüne vâkıftı. Medeniyetler beşiği Yemen, ehl-i kitap örf, âdet ve edebiyâtının en çok bilindiği yerlerden biriydi. Hz. Peygamber’in anlatacaklarını “anlayabilecek” insanlar az değildi. Ebu Musa, Medine’ye geldiğinde Yahudi âlimi iken İslam’la şereflenen Abdullah b. Selam (r.a.) onu evine götürerek muhabbet etmiş, sevik aşı ve hurma ikram etmiştir. Hayber sonrasında da Allah Resülü’nü hiç bırakmadı. Âlim bir şahsiyet olduğu için idari görevlere de getirildi.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN DUA ETTİĞİ SAHABİ

Resulullah’ın duasına nail oldu, çok evlada sahip oldu. Bir çocuğu olmuştu, Hz. Peygamber’e götürdü. Resul-i Ekrem tahnik yaptı ismini “İbrahim” koydu. Bu çocuğunun dışında çok sayıda erkek ve kız çocuklara ve torunlara sahip olduğunu biliyoruz. Kızlarına, kurbanlarını kendi elleriyle kesmelerini söylemesinin kayıtlara geçmiş olması, onları nasıl güzel yetiştirdiğini de gösterir. Kurbanını bizzat kendisi kesen bir hanımın altından kalkamayacağı bir zorluk olur mu? Kelam ilminin müstesna âlimlerinden Ebu’l- Hasen el- Eş’arî onun soyundandır.

Onun mümeyyiz hususiyetlerinden birisi de hayâ duygusunda örnek alınması gereken tarafıdır. Cenâb-ı Hak’dan hayâ ettiği için karanlıkta iki büklüm yıkandığını söylerdi.

Ebu Musa (r.a.), Hz. Peygamber’i hiç bırakmazdı. Bir defasında Eris bostanlığında Efendimizin kapıcılığını yaptı. Allah Rasülü’nün üç seçkin sahabisine cennet müjdesini vermek ona nasip oldu. Resulullah bostanın ortasındaki kuyunun bileziğine serinlemek için ayaklarını sarkıtmıştı. Aradan biraz zaman geçti. Ebubekir, Ömer ve Osman muayyen zaman aralıkları ile huzur-u nebevîye girmek için izin istediler. Resul-i Kibriya üçüne de cennet müjdesini vermesini emir buyurdu. Ebubekir ve Ömer Efendilerimiz, kuyunun bileziğine oturup ayaklarını uzattılar. Osman Efendimiz ayrı bir yerde durdu. Zaten Allah Resülü “başına gelecek musibetlerle birlikte onu cennetle müjdele” buyurmuştu. Kuyuya ayaklarını sarkıtan üç güzel insanın kabirleri de yan yana oldu. Ravza-i mutahhara ziyaretlerimizde Resûlü ve ciğerpârelerini selamlarken, hayattaki dostluğun ölüm sonrasında da ne muhteşem devam ettiğine şâhitlik ederiz.

Ebu Musa’nın (r.a.) o övgülere layık hayatını, hakem olayından ibaret görenler onu hiç anlamamış gafillerdir. Hakem olayı bir takdir-i ilahidir, bazı tarih kitaplarının anlattığı gibi de değildir. Ayrı bir yazıda ele almak gerekir. Onun nasıl bir ilim, hikmet ve tefekkür derinliğine sahip olduğunu, naklettiği rivayetlerden anlamak mümkündür. “Rabb’ini zikreden kimse ile zikretmeyen kimsenin benzeri, diri ile ölü gibidir” hadisinin râvisi odur (Buhârî, Deavât, 66). “Hayırlı işlere aracılık etmenin ecir kazanmaya vesile olduğunu” bildiren hadisi o nakletmiştir (Buhârî, Zekât, 20). “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin” hadisinin de ravisi odur (Müslim, Cihâd, 6). Cenab-ı Peygamber’in bu hadisi, Ebu Musa (r.a.) ve Muaz (r.a.) Yemen’e gönderilirken vârid olmuştur. Kolaylaştıran idareci, Peygamberin övgüsüne ve duasına layıktır.

GÜNÜMÜZ İNSANINA BÜYÜK DERSLER VEREN HADİS

Ebû Musa’nın (r.a.) rivayet ettiği şu hadis günümüz insanına ne büyük dersler vermektedir:

“Ma’ruf ve münker (iyilik ve kötülük) kıyamet gününde insanların önüne dikilecektir. (Dünyada iken) ma’rûf, kendi taraftarlarına müjde verir ve hayrı vaad eder. Münker de devamlı “size gelecek, size gelecek” der durur. Nihayet insanlar münkerden kaçıp kurtulmaya güç yetiremezler.” (Müsned, IV, 391). Günümüz yayın organlarında, şiddet, cinayet, insan kaçakçılığı, soygun gibi haberlere fazla miktarda zaman ayrılmaktadır. Bu durum bütün insanlara “size bu kötülükler erişecek” mesajının şuuraltı ve şuur üstü olarak sürekli verilmesini sağlamaktadır. Çok güzel yürütülen aile hayatları ve düzgün giden binlerce iyi iş, ya hiç yayınlanmamakta ya da çok az yer bulmaktadır. Sonuç olarak insanlar birbirine daha az güvenmekte ve insanların çoğunluğu “bu kötülükler bir gün bizi de bulacak” diye düşünmeden edememektedir. Naklettiğimiz bu hadis, bu sebepten dolayı sanki günümüzü anlatmış gibidir.

Ebu Musa (r.a.) tefekkür derinliği olan âlim bir sahabi idi. İlim ehli, kendisi gibi ilim ehli olanın kıymetini daha iyi takdir eder. Bir defasında kendisine ferâiz ile ilgili bir mesele sorulmuştu. Kısaca cevabını vermekle birlikte “siz Abdullah b. Mesut’a bu meseleyi bir daha sorun” dedi. Gidip sordular, daha güzel ve içinde nükte bulunan bir cevap aldılar. Gelip kendisine söylediler. Bu âlim insan, ilmin kıymetini bilen şu cümleyi onlara söyledi:

“Bu derin âlim aranızda bulunduğu sürece bana sormayın.” İnsanları çeşitli istikametlere yönlendiren fikir akımları, her dönemde varlığını sürdürmüştür. Günümüzde “Allah kötülüklere niçin müdahale etmiyor” diyenlerin iz düşümleri ve benzerleri o vahye şâhitlik eden asırda da bulunmaktaydı. Ebû Musa (r.a.)’ın şu rivâyetini, kötülük problemi tartışmalarının yaygınlaşma eğilimi gösterdiği günümüzde, yeniden düşünmek gerekir:

“Duyduğu eziyetlere karşı Allah’tan daha sabırlı kimse yoktur. İnsanlar zât-ı zülcelâline çocuk isnad ettikleri halde O, onlara sağlık ve rızık verir” (Buhârî, Edeb, 71). Allah sabırlıdır, kâinata müdahalesi hikmetle olur, ihmâl etmez, imhâl eder, yani süre verir. Zaten birçok mesele de Allah Teâlâ’yı doğru bilmeme ve tanımamadan ileri gelmektedir. Ebû Musa’nın (r.a.) şu rivâyeti Allah Teâlâ’yı ne güzel tavsif eder:

“Allah uyumaz, zaten kendisine uyumak da yaraşmaz. Tartıyı indirir ve kaldırır. O’na gece ameli, gündüz amelinden önce yükseltilir. Gündüz ameli de gece amelinden önce yükseltilir. Perdesi nurdur, onu bir açacak olursa cemâlinin nuru yaratıklarından kime erişirse yakıp kül eder.” (Müslim, İman, 293)

Kaynak: Şemsettin Kırış, Altınoluk Dergisi, Sayı: 395

 

İslam ve İhsan

EBU MUSA EL-EŞARİ (R.A.) KİMDİR?

Ebu Musa El-eşari (r.a.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.