Peygamber Efendimizin İlim Hedefi

“Beşikten mezara kadar ilim” hedefi, İslâm Peygamberinin gösterdiği yüce bir hedeftir. Bu hedef, mânevî terakki ve kemâl yolculuğunun son ana kadar devamını emreder.

“Hanefî mezhebinin kurucusu Ebû Hanife hazretlerinin meşhur üç talebesinden biri olan Ebû Yusuf hazretleri oldukça ağır hastaydı.

Talebelerinden İbrahim İbnü’l-Cerrah hocasını ziyarete geldiğinde büyük imam baygın vaziyette yatıyordu.

Meşhur hukukçu, bir müddet sonra gözlerini yavaşça açıp kendine geldi. Karşısında talebesini görünce, yüzünde bir ışıltı belirdi. Hemen bir mesele hakkında onunla müzakere etmek istedi. İbrahim şaşırdı “Efendim, bu halde de mi?” Ebû Yusuf’un yorgun dudaklarında tatlı bir tebessüm belirdi “Evet... Evet” dedi ve devam etti “Olur ki biz bu meseleyi hallettiğimizde birisi bu sayede kurtuluş bulur.” Ve hoca ile talebe arasında mesele bir müddet müzakere edilip neticeye bağlandı.

İbrahim İbnü’l-Cerrah, hocasından müsaade isteyip ayrılmak için kalktı. Tam evin dış kapısına henüz varmıştı ki, içeriden yakınlarının sesleri yükseldi. İmam Ebû Yusuf, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu.”[1]

PEYGAMBERİMİZDEN İLİM HEDEFİ

“Beşikten mezara kadar ilim” hedefi, İslâm Peygamberinin gösterdiği yüce bir hedeftir. Bu hedef, mânevî terakki ve kemâl yolculuğunun son ana kadar devamını emreder.

Göz, kulak ve gönül, ilim vâsıtası olarak Rabbimizin insana lütfettiği yüce vâsıtalardır. Bu vâsıtalarla hem kâinattaki âyetler, hem satırlardaki âyetler ve hem de gönüllere lütfedilen ilâhî hikmet ve ilhamlar, kişiliğimizi inşâ edecek ve insan-ı kâmil kıvamına erişmemize vesile olacaktır.

Diğer taraftan ilim, sadece kendi şahsımız için değil, başka yürekleri de diriltmek ve geliştirmek içindir.

[1] Erkam Takvimi, 14 Eylül 2004.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Medeniyet Öncülerimizden 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.