Peygamber Efendimizin Aile Hayatı

Peygamber Efendimizin aile hayatı nasıldı? Bir aile reisi olarak Peygamber Efendimizin hanımlarına nasıl davranırdı? Peygamber Efendimiz nasıl bir babaydı? İşte kısaca Hz. Muhammedin (s.a.v.) aile hayatı...

Allah’ın, insanlığın devamına vesile kıldığı bir müessese olan âile, ilk insan Hz. Âdem (a.s.) ile başlamış ve Hz. Muhammed’in (a.s.) hayatında en kâmil mertebeye ulaşmıştır.

Resûlullah ümmetinin çoğalmasını arzulayarak onları şu ifâdeleriyle evliliğe teşvik etmiştir:

“Nikâh benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimle amel etmezse benden değildir. Evleniniz! Zira ben, diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim. Kimin imkânı varsa evlensin. İmkân bulamayan da oruca devam etsin, çünkü oruç onun için bir kalkandır.”(İbn-i Mâce, Nikâh, 1)

İslâm’ın öğretilip yaşatıldığı en ideal mekânlar, sıcak âile yuvalarıdır. Eğitimin, öğretimin, terbiyenin en iyisi yine âilede verilir. Allah korkusu, Allah muhabbeti, Resûlullah sevgisi körpecik dimağlara en tatlı bir şekilde bu yuvalarda aşılanır. Din, dil, kültür, tefekkür, anlayış bu müessese vasıtasıyla yeni nesillere nakledilir. Milletler buradan büyür ve buradan çürüyerek mahvolur gider.

Ebedî saadet için, İslâm’ın emirleri muvâcehesinde ve Sevgili Peygamberimiz’in tatbik ettiği şekilde bir âile kurmaya ve yaşamaya îtina gösterilmelidir.

BİR ÂİLE REİSİ OLARAK PEYGAMBERİMİZ

Kur’ân-ı Kerîm’de peygamberlerin, ümmetlerine örnek olabilmeleri için evlendikleri, çoluk çocuk sâhibi oldukları şöyle bildirilir:

“Biz senden evvel de Resûller gönderdik, onlara da zevceler ve çocuklar verdik.” (er-Ra’d 13/38)

Tıpkı diğer peygamberler gibi Resûlullah da, beşer olmasının gereği evlenmiş, herkese örnek teşkil edecek huzurlu bir âile hayatı yaşamış ve bir efendinin hanımına, bir babanın çocuklarına karşı nasıl muâmele etmesi gerektiğini en güzel şekliyle kendi hayatında göstermiş, âile fertlerinin hak ve vazifeleri hususunda esaslar ortaya koymuştur. Sevgili Peygamberimizin ortaya koyduğu şu umumî kıstas, sağlam ve huzurlu bir âile kurmaya kâfi geleceği gibi, faziletli bir cemiyetin de temel taşıdır:

“Mü’minlerin îmân bakımından en mükemmeli, ahlâkı en iyi olanıdır. En hayırlınız ise; kadınlarına karşı ahlâken en hayırlı olanlarınızdır.” (Tirmizî, Radâ` 11; Ebû Dâvûd, Sünnet, 15)

Resûl-i Ekrem Efendimiz, kadınların Allah katındaki kıymetlerini bildirmek için: “Allah’ın hanım kulları”(Ebû Dâvûd, Nikâh, 42) ifâdesiyle onlara iltifatta bulunmuş ve kadınları Cenâb-ı Hakk’ın erkeklere tevdî ettiği emânetler olarak görmüştür.

Resûlullah, hanımları ile arasındaki muhabbetin artmasını temin edecek davranışlara son derece önem verirdi.

Peygamber Efendimiz hayatının muhtelif dönemlerinde Hz. Ayşe ile koşular yapmıştır. Bu yarışlarda ilk zamanlar Ayşe annemiz Efendimiz’i geçmiş, daha sonraları kilo aldığı için Efendimiz onu geçmiş, ardından da kıymetli zevcesine:

“– Bu, o yarışın bir rövanşıdır” diye şaka yapmıştır. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 61; İbn-i Mâce, Nikâh, 50)

Allah Resûlü hanımlarının gönüllerini dâima hoş tutar ve onlara espriler, şakalar yapardı.

Efendimiz’in, hanımlarına faziletlerini söylemesi, kendilerine olan sevgisini ızhâr etmesi, bineğine alması, dizine bastırarak hayvanına binmesine yardımcı olması, kederlenip ağlayan hanımının gözyaşlarını elleriyle silerek teselli etmesi, onlara değer verdiğini gösteren örnek davranışlarındandır.

Yine kendilerine değer verdiğini göstermek için böyle zamanlarında hanımlarına başını yıkatmış, hatta onlara yaslanarak Kur’ân-ı Kerîm bile okumuştur. (Buhârî, Hayz, 2, 13)

Peygamber Efendimiz sabah ve ikindi namazlarını kıldıktan sonra hergün zevcelerini teker teker ziyaret eder ve hâllerini hatırlarını sorardı. (Buhârî, Talâk, 8; Müslim, Talâk, 20)

Sevgili Peygamberimiz’in, hanımlarını dinlendirmek ve rahatlatmak için onlara bayram şenliklerini bizzat seyrettirdiği de vâkîdir.

Efendimiz hanımlarını dinler, onlara elinden geldiği kadar yardım eder, herhangi bir sıkıntıya düşmelerine asla râzı olmaz ve onları memnun etmek için bütün fırsatları değerlendirirdi. Zaman olurdu, vâlidelerimizden şiir okumalarını isterdi, zaman olurdu onlara bazı hikâyeler anlatır[1], onların anlattığı şeyleri de dinlerdi.

Peygamber Efendimiz, insanî ve İslâmî eğitimi öncelikle kendi evinde, hanımlarına vermiştir. Resûlullah hanımlarının her biriyle başbaşa sohbet ettiği gibi onları bir araya toplayarak da sohbet etmiş, bu âdetine hayatı boyunca devam etmiştir.

Allah Resûlü, bütün kadınlarda rastlanması tabiî olan kıskançlık, itaatsizlik, dünya hırsı gibi çeşitli can sıkıcı davranışlara kendi hanımlarında rastladığında hep sabırla ve tatlılıkla mukâbele etmiştir.

Allah Resûlü hanımlarını infak konusunda da eğitmiştir. Fahr-i Kâinât hanımlarının birbirlerini söz veya tavırlarıyla tahkir etmelerini hoş karşılamamış, âhir ömründe bile onları eğitmekten geri durmamıştır. Efendimiz hanımlarıyla sık sık istişare etmiştir. Allah Resûlü, âilesinin rızkını temin için lüzumu kadar çalışmış, bu yoldaki gayretlerin de ibadet ve infâk yerine geçeceğini şöyle ifâde etmiştir.

Hâsılı Peygamber Efendimiz’in bütün evlilikleri muhteşem bir ileri görüşlülüğün eseridir ve pek ulvî maksatlarla gerçekleştirilmiştir. Evliliklerinin netîcelerine baktığımızda Efendimiz’in bu siyâsetinde ne kadar başarılı olduğunu ve isâbet ettiğini kolaylıkla görmek mümkündür.

BİR BABA OLARAK PEYGAMBERİMİZ

Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Resûl-i Ekrem Efendimiz, bütün ümmetine, hatta bütün eşyaya sevgi ve şefkât beslemekle birlikte, husûsiyle çocuklara karşı farklı bir muhabbet duymuştur. Sevilmeyi, şefkâti ve merhameti yeterince tadamayan Câhiliye dönemi çocukları, Allah Resûlü sâyesinde cemiyetin göz bebeği olmuşlar ve gönüllere taht kurmuşlardır. Başının okşanmasına, yanağının muhabbetle öpülmesine alışmamış olan yavrular, Efendimiz’in âlemi teşrîfi ile sevgi dolu bakışlara, şefkâtli ve samîmî muâmeleye mazhar olmuşlardır. Herhangi bir yerde onu gören çocuklar hemen Efendimiz’e doğru koşar, etrafını sarar, o da her biriyle ilgilenir, hâllerini sorar, sevgilerine karşılık verir ve onlarla şakalaşırdı.[3]

Peygamber Efendimiz bir âile reisi olarak evlâtlarının terbiyesine gereken önemi fazlasıyla göstermiştir.

Efendimiz, Ahlâk konusunda verilecek karakter şekillendirmesinin çok erken yaşlarda başlamasına ehemmiyet verirdi.

Allah Resûlü namaz kılarken hata yapan çocukların hatalarını yumuşak bir dille düzeltirdi. (Tirmizî, Cuma, 60)

Peygamber Efendimiz, çocuk on yaşına geldiğinde namaz mevzuunun biraz daha sıkı tutulmasını ve bu dönemde çocukların yataklarının ayrılmasını emretmiştir. (Ebû Dâvûd, Salât, 26)

Resûlullah evlatlarını ciddî bir şekilde takip eder ve onların terbiyesi konusunda titiz davranırdı. Kızlarını güzel bir şekilde terbiye edip evlendirdikten sonra bile takip etmiş, zaman zaman îkâz ve tavsiyelerde bulunmuş, âile huzuru için yapmaları gerekenleri telkin etmekten geri durmamıştır.

Allah Resûlü evlâtlarının kıyafetlerini de kontrol eder, gerekli îkâzlarda bulunurdu. (İbn-i Mâce, Libâs, 13)

Fahr-i Kâinât Efendimiz’in terbiyesinde yetişen çocuklar büyük bir edep, terbiye ve ahlâk timsâli olmuşlar, hayatları boyunca hep güzellikler sergilemişlerdir.

Dipnotlar:

[1] Resûlullah’ın bu sözlerindeki maksat, ümmetini çoğalmaya teşvik etmektir. Aksi takdirde çocuğu olmayan ve dul kadınların dışlanması, sâhipsiz bırakılması söz konusu değildir. Zira dul hanımlar, hüzünlü kimselerdir. Psikolojik olarak bir ızdırap, hasret ve sıkıntı içindedirler. Onların yaralarının sarılması ve teselî edilmeleri de ümmetin borcudur. Bu sebeple, Allah Resûlü Hz. Ayşe dışında, hep dul hanımlarla evlenmiştir.

[2] Resûlullah bir gece hanımlarına bir hâdise anlatmıştı. Onlardan birisi:

− Yâ Resûlallah! Bu hikâye Hurafe’nin anlattıkları gibi oldu, dedi. Allah Resûlü:

“−Hurâfe’nin ne olduğunu biliyor musunuz? Hurâfe Uzre kabilesinden bir adamdı. Câhiliye döneminde cinler onu esir ettiler. Uzun bir müddet onların içinde kaldı. Daha sonra onu insanlar âlemine geri gönderdiler. Cinler arasında gördüğü acâip şeyleri insanlara anlatırdı. Bu sebeple insanlar (duydukları acâip ve garip şeyler için) «Hurâfe’nin sözü gibi» der oldular.” (İbn-i Hanbel, VI, 157) Peygamber Efendimiz diğer bir hadislerinde: “Allah Hurâfe’ye rahmet etsin, o sâlih bir insandı” buyurmuşlardır. (Suyûtî, II, 19)

[3] Detaylı bilgi için “Peygamberimizin Çocuklara Muamelesi” başlığına bakınız.

Kaynak: Üsve-i Hasene 2, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZİN EVLİLİK HAYATI

Peygamber Efendimizin Evlilik Hayatı

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Çok güzel olmuş eline sağlık

    çok güzel

    Gerçekten güzel ve akıcı bir yazı olmuş
    Teşekkür ederim

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.