Peygamber Efendimiz'i Nasıl Örnek Alırız?

Ol Seyyidü’l-kevneyn Muhammed Mustafâ’ya salevât!.. Ol Rasûlü’s-sekaleyn Muhammed Mustafâ’ya salevât!.. Ol İmâmu’l-Harameyn Muhammed Mustafâ’ya salevât!.. Ol Ceddü’l-Haseneyn Muhammed Mustafâ’ya salevât!.. اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ وَ بَارِكْ وَ سَلِّمْ

MUHABBET İMTİHÂNI

Cenâb-ı Hak bütün varlıkları ilâhî muhabbet sâikıyla yaratmış, onların her birini, kendi sanat ve kemâline delil kılmıştır. İlâhî bir sanat hârikası olan insanın varlığı da, aşk ve muhabbetin kâmil bir tezâhürü olmuştur.

Muhabbet istîdâdı, Rabbimizʼin kullarına bahşettiği en büyük nîmetlerdendir. Fakat bütün nîmetler gibi muhabbet de mühim bir imtihan mevzuudur. Bu bakımdan muhabbeti, dostluğun hakîkatine ermiş gönüllerde kullanmak îcâb eder.

MUHABBETİN ZİRVESİ

Beşerî muhabbet merhalelerinde ulaşılabilecek zirve ise, hiç şüphesiz ki Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼe duyulan muhabbettir. İnsanlığın muhabbet meyline O’ndan daha lâyık bir insan tasavvur olunamaz.

Zira Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sîreti ve mübârek şahsiyeti, sırf insan idrâkine sığabilen tezâhürleriyle dahî, beşerî davranışlar manzûmesinin zirvesini teşkil etmektedir. O, irşad vazifesini, insanlık içinde bizzat kendisi örnek olmak sûretiyle tamamlayan zirve bir peygamber ve numûne-i imtisâl bir şahsiyettir. Allah -celle celâlûhu-, O mübârek varlığı -Kur’ânî tâbiriyle- “üsve-i hasene”, yani en mükemmel bir örnek şahsiyet olarak bütün insanlığa takdîm etmiştir.

RESÛLULLAH'TA BİZİM İÇİN EN MÜKEMMEL ÖRNEK VAR

Bu hakîkat âyet-i kerîmede şöyle ifâde buyrulmaktadır:

“Andolsun ki, sizden Allâh’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman ve Allâh’ı çok zikreden (mü’min)ler için Rasûlullah’ta üsve-i hasene (en mükemmel bir örnek) vardır.” (el-Ahzâb, 21)

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bizlere hayatının her safhasında ve her bakımdan müstesnâ bir güzellik ve mükemmellik sergilemiştir. Gerek öz hâlinde, gerekse tafsîlâtlı olarak bütün davranış güzellikleri O’ndadır.

Dolayısıyla her insan, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şerefli hayatı ve Sünnet-i Seniyye’sinde, kendisine örnek alabileceği davranışların en güzelini ve mükemmelini bulabilir.

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İ NASIL ÖRNEK ALIRIZ?

Peygamberler sadece vahyi tebliğ etmek için değil, aynı zamanda ona uygun bir hayat tarzı ortaya koymak, her hâdise karşısında örnek bir şahsiyet sergilemek ve böylece insanlığa fiilî bir kıstas olmak üzere gönderilmişlerdir.

Allah Rasûlü’nün hayatı ise, asr-ı saâdetten kıyâmete kadar gelecek olan, hayatın her kademesindeki bütün nesillere örnektir.

Bu sebeple bir insan:

  • Eğer servet sahibi zengin bir kişi ise, bütün Arabistan’a hâkim olan, bilumum Arap ulularını kendisine muhabbetle râm eden O yüce Peygamber’in tevâzû ve cömertliğini tefekkür etmelidir.
  • Eğer zayıf tebaadan biri ise, Mekke’de zâlim ve gâsıp müşriklerin zulüm ve tahakkümü altında yaşayan Hazret-i Peygamber’in sabır ve sebâtını örnek almalıdır.
  • Eğer muzaffer bir fâtih ise, Bedir ve Huneyn’de düşmanına galebe çalan cesaret ve teslîmiyet Peygamberi’nin, Mekke Fethiʼnde ise af ve merhametle gönülleri fetheden rahmet Peygamberiʼnin hayatından ibret almalıdır.
  • Allah göstermesin, eğer mağlûbiyete uğramış biri ise, o zaman da Uhud Harbi’nde şehid ve yaralı ashâbı arasında metânetle dolaşan mütevekkil Peygamber’i hatırlamalıdır.
  • Eğer muallim ise, mescidde Suffe Ashâbı’na ince, rakik ve hassas gönlünün feyzini aktararak ilâhî emirleri öğreten Peygamber’i düşünmelidir.
  • Eğer talebe ise, kendisine vahiy getiren Cibrîl-i Emîn’in önünde edep, dikkat ve iştiyakla oturan Peygamber’in hâlini tasavvur etmelidir.
  • Eğer öğüt veren bir vâiz ve emîn bir mürşid ise, Mescid-i Nebevî’nin içinde ashâbına sohbet ederek hikmetler saçan Peygamber’i dinlemeli ve O’nun tatlı sesine kulak ve gönül vermelidir.
  • Eğer hakîkati müdâfaa ve tebliğ etmek, hakkı tutup kaldırmak istiyorsa ve bu hususta kendisini destekleyen bir yardımcısı da yoksa, Mekke’de her nevî yardımdan mahrum bir hâlde iken zâlimlere hakkı îlân edip onları hidâyete dâvet eden Peygamber’in hayatına bakmalıdır.
  • Eğer kimsesiz biri ise, Abdullah ve Âmine’nin yetimleri, ciğerpâreleri olan biricik Mâsûm’u, nurdan Yetim’i düşünmelidir.
  • Eğer yetişmiş bir genç ise, Mekke’de amcası Ebû Tâlib’in sürüsüne çobanlık yapan peygamber namzedi gencin nezih hayatına dikkat etmelidir.
  • Eğer adâlet tevzî etmeye memur bir hâkim ise, Mekke uluları birbirine girip vuruşacağı sırada Hacer-i Esved’i Kâbe’deki yerine koyma hususunda O’nun sergilediği adâlet ve firâseti düşünmelidir.
  • Eğer bir zevc ise, Hazret-i Hatîce’nin, Hazret-i Âişe’nin, ezvâc-ı tâhirâtın zevci olan O mübârek zâtın temiz sîretine, derin hissiyâtına ve şefkatine dikkat etmelidir.
  • Eğer bir baba veya dede ise, Fâtımatü’z-Zehrâ’nın babası ve Hazret-i Hasan ile Hazret-i Hüseyin’in dedesi olan Hazret-i Peygamberʼin, evlât ve torunlarına gösterdiği örnek davranışları öğrenmelidir.

Velhâsıl, sıfatı ne olursa olsun, hangi ahvâl içinde bulunursa bulunsun, bir kimse her an ve her hâlükârda, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼi kendisi için en mükemmel bir mürşid ve en güzel bir rehber olarak bulur...

O öyle bir hidâyet rehberidir ki, O’nun sünnetleri vâsıtasıyla her yanlışını düzeltebilirsin. Çığırından çıkan işlerini yoluna koyar, umûrunu ıslâh edersin. O’nun nûru ve rehberliği sâyesinde hayatın handikaplarından kurtulup gerçek saâdeti bulursun!..

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönüller Sultanı Efendimiz'e Muhabbet, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.