Peygamber Efendimiz'e Komşu Olmanın Yolu

İmâm Mâlik Hazretleri buyurur: “Mescide girip de kalbinde nifak alâmeti olan kimse, kafesteki serçe kuşlarına benzer. Kafesin kapısı açılır açılmaz uçup kaçar.” Bu gerçeğe nazar ederek bir de cemaate iştirak etmeyenlerin durumunu düşünmek îcâb eder…

PEYGAMBER EFENDİMİZ NASIL NAMAZ KILARDI?

Peygamberimiz namazları ağır ağır, büyük bir huşû ile ve tâdil-i erkâna riâyet ederek edâ etmişlerdir. Kimin huzurunda olduğunun idrâki içerisinde kendilerini tamamen namaza vermişlerdir.

Sahâbeden Abdullah bin Şıhhîr -radıyallâhu anh-, Peygamber Efendimiz’in namazdaki huşû hâlinden bir manzarayı şöyle tasvir etmektedir:

“Bir keresinde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yanına gitmiştim. Namaz kılıyor ve ağlamaktan dolayı göğsünden, kaynayan kazan sesi gibi sesler geliyordu.” (Ebû Dâvûd, Salât, 156-157/904; Ahmed, IV, 25, 26)

KALP VE BEDEN AHENGİ İÇERİSİNDE BİR NAMAZ

Cenâb-ı Hak, kullarından huşû içerisinde, yani kalp ve beden âhengi ile îfâ edilen bir namaz istemektedir. Nitekim âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulmuştur:

“Gerçekten mü’minler kurtuluşa ermiştir; onlar ki namazlarında huşû içindedirler…” (el-Mü’minûn, 1-2)

Bunun yanında kalpleri huşûdan mahrum olarak sırf sûret muhtevâsında namaz kılanlar hakkında Cenâb-ı Hak:

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazı gâfilâne kılarlar.” (el-Mâûn, 4-5) buyurmaktadır.

NAMAZLARINI İHMÂL EDENLER

Bir de namazı ihmâl edenlerin hâlini düşünmemiz îcâb eder. Zira âyet-i kerîmede bildirildiği üzere, Sekar cehennemine düşenler, bu yakıcı azâba dûçâr olmalarının sebepleri arasında şu gafletlerini de zikretmişlerdir:

“…Biz namaz kılanlardan değildik!” (el-Müddessir, 43)

PEYGAMBER EFENDİMİZ'E KOMŞU OLMAK İSTEYENLER

Namaz, Cennet’in anahtarı[1] olduğu için, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Cennet’e girmek ve orada kendisine komşu olmak isteyenlere de, çokça secde etmelerini tavsiye buyurmuşlardır.[2]

Namaz, îmânın kemâli için çok mühimdir. Bu sebeple de Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, çeşitli yerlere gönderdiği valilere, gittikleri yerin halkına kelime-i şehadetten sonra namaz kılmalarını istemelerini emretmiştir. Nitekim Muaz -radıyallâhu anh-’ı yönetici olarak Yemen’e gönderdiğinde Peygamber Efendimiz kendisine şunları söylemiştir:

“Sen kitap ehli olan bir topluma gidiyorsun, Onları, Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allâh’ın Rasûlü olduğuma şahitlik etmeye dâvet et. Eğer onlar, bu dâvete uyup itaat ederlerse, Allâh’ın kendilerine her bir gün ve gecede beş vakit namazı kesin olarak farz kıldığını bildir. Şayet buna da itaat ederlerse, Allah Teâlâ’nın, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere, kendilerine zekâtı mutlak sûrette farz kıldığını bildir. Buna da itaat edip uydukları takdirde, onların mallarının en gözde ve kıymetli olanlarını almaktan sakın. (Yani en pahalı veya en değersizini alma, orta hâlli mallardan al.) Mazlumun bedduasını almaktan da son derece çekin, çünkü onun bedduası ile Allah arasında bir perde yoktur.” (Buhârî, Zekât 41, 63, Meğâzî 60, Tevhîd 1)

NAMAZI TERK EDEN KİŞİ ŞÜRK VE KÜFÜR EHLİDİR

Bir diğer hadîs-i şerîfte ise Efendimiz namazın ehemmiyeti ile ilgili şöyle buyurmuşlardır:

“Gerçekten kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terk etmek vardır.” (Müslim, Îmân, 134)

Zira hakkıyla edâ edilen bir namaz için âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:

(Rasûlüm!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar…” (el-Ankebut, 45)

Nitekim bir kişi Peygamber Efendimiz’e gelerek:

“–Falan zât gece namaz kılıyor, sabah olunca da hırsızlık yapıyor!” demişti. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdular:

“–Hakîkî namaz kılıyorsa, bu namazı ve namazda okuduğu Kur’ân âyetleri, o (kimseyi takvâya yönlendirecek ve bu) yaptığı kötü fiilden onu uzaklaştıracaktır.” (Ahmed, II, 447)

CEMAATLE NAMAZIN EHEMMİYETİ

Rasûlullah Efendimiz cemaat üzerinde dâimâ hassâsiyetle durmuş, “Bir kimsenin camilere gitmeyi îtiyâd hâline getirdiğini görürseniz, onun îmanlı olduğuna şâhitlik edin.” (İbn-i Mâce, Mesâcid, 19) buyurmuşlardır. Mescide girdiğinde ashâbını tek tek gözden geçirmiş, eğer hasta olup gelemeyen varsa ziyaretine gitmiş, seyahatte olanlarına da duâ etmişlerdir. Sonra cemaat içerisinde yaşlı, hasta ve çocuklar bulunduğunda kıraati daha kısa tutmuşlardır.

Cemaate devam hususunda da hiç tâviz vermemişlerdir. Nitekim bir gün âmâ sahâbî Abdullah ibn-i Ümmi Mektûm -radıyallâhu anh-:

“–Yâ Rasûlâllah! Medîne’nin zehirli haşereleri ve yırtıcı hayvanları çoktur. (Ben bu hayvanların zarar vermesinden korkuyorum. Cemaate çıkmayıp evde namaz kılabilir miyim?)” demişti. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–حَيَّ عَلَى الصَّلَاةِ ve حَيَّ عَلَى الْفَلَاحِ davetlerini işitiyor musun? Öyleyse durma mescide gel.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 46/553)

"NAMAZ GÖZÜMÜN NURUDUR"

Velhâsıl Peygamber Efendimiz, namazı hayatlarının mihveri kılmışlardır. Bu yüzden “Namaz gözümün nûrudur.”[3] buyurmuş ve son nefeslerinde ümmetine, “namaza îtinâ etmelerini”[4] vasiyet etmiştir.

Yâ Rabbi, bizlere namazı sevdir. Namazın feyzinden cümlemizi müstefîd eyle. Sana bol bol secde eden kullarından olmamızı lûtf u kereminle ihsan buyur…

Âmîn…

Dipnotlar: [1] Bkz. Ahmed, III, 340. [2] Bkz. Müslim, Salât, 225, 226; Ahmed, III, 428, 500. [3] Nesâî, Işretü’n-Nisâ, 1. [4] bkz. Ebû Dâvûd, Edeb, 123-124.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Genç Dergi, Yıl: 2015 Ay: Nisan Sayı: 103

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.