Osmanlı'ya Herkes Hasret

Sultan II. Abdülhamid Han’ın torunu Nilhan Osmanoğlu, “Osmanlı’ya kim hasret değil ki! Biz bu topraklarda yaşıyoruz, biz bile hasretiz. Filistin’de bulunma şansım oldu. Filistinlilerin gözlerindeki aşkı, sevgiyi, bekleyişi görmeniz lazımdı” dedi.

Osmanlı tarihinin Ulu Hakan II. Abdülhamid Han’ı, beşinci kuşaktan torunu Nilhan Osmanoğlu’ndan dinledik. Osmanlı’dan Türkiye’ye, Anadolu’dan Ortadoğu’ya kadar birçok konuyu Ayasofya Camiî içerisinde değerlendiren Osmanoğlu, “Osmanlı’ya kim hasret değil ki! Biz bu topraklarda yaşıyoruz, biz bile hasretiz. Filistin’de bulunma şansım oldu. Filistinlilerin gözlerindeki aşkı, sevgiyi, bekleyişi görmeniz lazımdı” dedi. İşte tarihi röportaj...

Osmanlı hanedanının bir üyesi olarak Türkiye’de yaşamak size ne hissettiriyor?

Nilhan Osmanoğlu: Bazen hüzün, bazen sevinç diyebilirim. Ama ne olursa olsun bu topraklarda doğmuş olmam ve en önemlisi Müslüman olarak yetişme imkanımın olması benim gönül kırgınlığımdan çok daha mühim. Başka bir dil, din ve ırkın arasında yetişmek zorunda kalmadım; bunun için Allah’a ne kadar şükretsem azdır.

‘BİZE EMİR OLUNAN BU KADARDI’NIN SIRRI

Abdulhamid Han; üzerinde çokça tartışılan, resmi tarih ve sözüm ona aydınlar tarafından bilinçli olarak sistematik bir karalamaya maruz kalan bir isim. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Nilhan Osmanoğlu: Evet, tam da öyle sistematik ve bilinçli bir karalama. Eli kalem tutan her ‘’aydın’’, dedeme hakaret etmiş, onu anlamamış veya anlamaya çalışmamış. Sultan Abdülhamid Han’ın İttihat ve Terakki kapısında iken ‘’bize emir olunan bu kadardı’’ demesini ne zamandır araştırıyordum. Tamda bu dönemlerde oğlum Mehmed Vahideddin’in doğum mevlüdünü okutmak için Yıldız Camiî hocasıyla konuşurken caminin belirli bir süre tadilatta kalacağını öğrendim. Sonra, Yıldız Camiî’nden Balmumcu yokuşundan yürürken sol tarafta gördüğüm caminin güzelliği ilgimi çekti. İçeriye girdiğimde o caminin Sultan Abdülhamid-i Sani’nin daha şehzade iken tanıştığı ve bağlandığı Muhammed Zâfir Efendi’nin türbesinin bulunduğu ve dedemin kendi şeyhi için yaptırdığı bir cami olduğunu öğrendim. Cennet Mekanı anlamaya çalışırken Rabbimin gösterdiği ne güzel bir yoldu. Şeyh Muhammed Zafir’in Sultana şehzadelik zamanındayken, tahta ne vakit çıkacağını ve ne süre ile tahtta kalacağını söylediğini öğrendim. “Bize emrolunan bu kadardı” sözündeki sırrı çözdüm. Aslında ümmete bıraktığı en büyük miras buydu. Dedemin tüm emekleri günümüz için önlem alma çabalarıydı. Bunu anladıktan sonra günümüzde de yaşanan her olayı anlamak daha kolay oldu.

AYASOFYA HER ŞEYİN BAŞLANGICI

Ayasofya konusunda Rus bir mebusunun tekrar kilise olması yönünde bir teklifi vardı. Ayasofya hakkında ne söylersiniz?

Nilhan Osmanoğlu: Ayasofya benim için şu demektir; ‘’Her şeyin başlangıcı ve her şeyin yeniden başlangıcı’’. Bu çok derin. Beni şu an okuyanlar anlamaya çalışsın. Ayasofya’yı daha çok ziyaret edin; turist gibi değil Müslüman gibi hissederek orada bulunun ve asla Ayasofya’yı yalnız bırakmayın.

Osmanlı’nın hakim olduğu ve sonradan kaybettiği topraklarda bugün Osmanlı’ya bir hasret duyulduğu ortadadır. Türkiye’nin dış politikası çerçevesinde bu durumu nasıl okumamız gerekiyor?

Nilhan Osmanoğlu: Osmanlı’ya kim hasret değil ki! Biz bu topraklarda yaşıyoruz, biz bile hasretiz. Filistin’de bulunma şansım oldu. Filistinlilerin gözlerindeki aşkı, sevgiyi, bekleyişi görmeniz lazımdı. Bunu tarif edemem. Beni gördüklerinde ağlamaya başladılar, ne yapacağımı şaşırdım. İnanın çok farklı bir histi. Türkiye’nin körfez ülkelerine daha ılımlı davranarak doğru yaptığını düşünüyorum. Osmanlı devrinde Müslüman coğrafyası tespih tanesine benzetilirdi. Her tane bir ülke ve bu ülkeleri toplayan imame Osmanlı idi. Ümmeti Muhammedim diyenler birbirlerine sıkı sıkı sarılmalıdır. Avrupa’dan bir yarar olmadığı kanaatindeyim.

OSMANLI SONSUZ BİR MEDENİYETTİR

Günümüzdeki siyasi gelişmeler çerçevesinde AK Parti hükümetine yönelik olarak bazı kesimler “Osmanlı’yı yeniden canlandırıyorlar” şeklinde rahatsızlıklarını dile getiriyorlar. Sizin bu konu hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Nilhan Osmanoğlu: Osmanlı sonsuz bir medeniyettir. Bu sebeple ölmesi de, dirilmesi de söz konusu değildir. Türkiye, ceddinin yolundan gidecek ve o yolda hizmet etmeye devam edecek. Bence anlamayanlara soyunu sormak lazım. Kimden gelirler, ataları kimden gelir? Keşke tüm partiler ecdadı örnek alsa, besmele ile açılsa tüm kapılar. Ben “irtica hortladı” diyen kafalara hayranım! “Yolunuz yol değil, başı yok sonu yok. Hâlâ anlayamadınız mı?” Kendisi ile pek barışık olmasam da Mehmed Akif Ersoy, bir şiirinde der ya ‘’ilticanın şu sizin lehçede mânâsı bu mu?’’

ERDOĞAN’IN OSMANLI VURGUSU YERİNDE

AK Parti’nin icraatlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Nilhan Osmanoğlu: AK Parti için şu net söyleyebilirim; Cumhuriyet tarihine damga vurmuştur. Yaptığı hizmetler, sağlık, ulaşım, ekonomi ve daha fazlası gözardı edilemez. AK Parti çalışıyor, yaptığı yanlışlar yok mu elbette vardır. Üst yöneticilerde olmasa da tabanında bazı aksaklıklar oluyor. Bazen güç zehirlenmesi yaşıyorlar mı? Evet. Ama çok iyi bir kriz yönetimleri var.

Osmanlı vurgusu yapan ve bu yüzden sıkça eleştirilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında ne düşünüyorsunuz?

Nilhan Osmanoğlu: Açıkçası neden eleştirildiğini anlamıyorum. Devlet yönetiminde olan  “Daha öncekiler ne yapmış?” diyerek geçmişine bakar. Doğru hususları günümüz konjonktürüne uygunsa neden Osmanlı vurgusu yapmasın? Tarihimizi önemsemek en doğru harekettir. Sonuçta Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’nın mirasıdır.

‘KEMALİSTLERİN DERDİ CEHALETLERİYLE’

Sosyal medya üzerinden Kemalistlerle zaman zaman tartışıyorsunuz. Açık sormak gerekirse Laikçi ve Kemalistlerin Osmanlı ile dertleri nedir?

Nilhan Osmanoğlu: Onların dertleri Osmanlı ile değil cehaletleriyle. Biri bunlara at gözlüğü takmış, Osmanlı’yı karalamış. Bunlara Osmanlı devleti “şeriatçıdır, irticacıdır” diyerek öcü gibi gösterilmiş. Tüm dünya ekonomisinde, eğitiminde, siyasetinde ve sanatında Osmanlı’yı örnek almıştır. Bir uyansalar bunu anlayacaklar ama… Osmanlı’yı sevmenin ve saymanın vermiş olduğu maneviyatı tadamadan bu hayata gözlerini yumacaklar, üzgünüm.

Hanedan mensubu biri olarak nasıl yetiştiniz? Şu anda neler yapıyorsunuz, nasıl bir yaşantınız var?

Nilhan Osmanoğlu: Sarayda verilen harem eğitimini alamadım. Ancak daima sorumlu olarak yetiştim ve sonrasında kendimi geliştirdim. Yaptığımız işten bahsedecek olursak, “Dünün mührünü bugüne taşıyoruz” sloganı ile “sultandan.com” adında bir e-ticaret sitesi üzerinden Osmanlı’ya dair ürünleri, günümüze taşıyoruz. Ayrıca milli saraylarda satılan ürünlerimizi takip ediyoruz. Arap körfezine yaptığımız ihracatla ilgileniyoruz. Bunun yanı sıra açılacak olan mağazalarımızın hazırlığını yapıyoruz. 

ENDERUN EĞİTİMİ VERİYORUZ

Osmanlı’yı yad etmek veya açılışlar yapmak için organizasyon düzenliyoruz. Ecdadın izlerini birisi duyurmak istediğini söyleyince, biz canla başla çalışıyoruz. Nilhan Sultan Derneğimiz kuruldu. Bu dernek 3-8 yaşındaki çocuklara, Enderun eğitimi verip vatanımıza ve milletimiz için üst düzey yöneticiler çıkartmayı gaye edinmektedir. En mühim gayemiz, bu projeyi ceddimiz gibi 3 kıtada tatbik etmek.

Kitabınızdan bahseder misiniz? Aslında her yazarın bir gayesi vardır, sizin topluma vermek istediğiniz neydi?

Nilhan Osmanoğlu: Tabiki; yaptığım her iş gibi Kadın Padişah Mahpeyker Kösem Sultan adlı kitabımın da bir gayesi var. Öncelikle devletçi “Devlet ebed müdded” anlayışı taşıyan biri olarak ailemi anlamaya çalıştım. Aslında “yargılamadan sorgulayarak’’ yaklaştım ve taşıdıkları imanın büyüklüğü karşısında onur duyarak yazdım. Ayrıca bir anne olarak yazdım. Fatih Sultan Mehmed Han’ın, IV. Murad Han’ın, Cennet Mekan Sultan Abdülhamid Han’ın ve nicesinin kanını taşıyan biri olarak ruhunu anlamaya çalışarak yazdım.

Kaynak: Akit

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Gecmişimizi kaybetmeden yaşamak guzel keşke her vatandaş bunun kadrini bilse şahsen ben osmanli donemini daha cok seviyorum sizide hanedani ali osmanin torunu olarak daha aktif olmanizi isterim bu güc sizde var sultanim

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.