Osmanlı'nın Mazlum Gayr-i Müslimlere Karşı Tavrı Nasıldı?

İslâm nazarında insan, hakkına riâyet edilmesi gereken mükerrem bir varlıktır. Bunun içindir ki günahkârın dahî gıyâbında ayıp ve kusurlarını söylemek, “gıybet” nâmıyla büyük günahlardan biri olarak addedilmiştir. Kâfir de olsa, mazlumun bedduâsından sakınmak emrolunmuştur.

İslâm, hangi dinden veya ırktan olursa olsun dâimâ mazlumun, mağdurun yanıbaşındadır. Bunun sayısız misallerinden biri, Endülüsʼün müslümanların hâkimiyetinden çıkmasından sonra İspanyaʼda hristiyanların zulüm ve katliâmına mâruz kalan yahudîlerin Osmanlılar tarafından kurtarılarak İstanbulʼa getirilmesidir. İstanbulʼun müslüman halkı da; “bunlar ağır bir zulme mâruz kaldılar” diyerek onlara ikramda bulunmuş, İslâm ahlâkının ihtişâmını sergilemişlerdir.

GAYR-İ MÜSLİMLER, ALLAH'IN DEVLETE EMANETİYDİ

Hak, adâlet ve merhamet hasletleri sebebiyle ecdâdımız Osmanlı, başka milletlerin dahî tercih ettiği bir devlet hüviyetindeydi.

Avrupaʼda engizisyon mahkemelerinin korkunç zulümlerinden kaçanlar, Osmanlıʼya sığınıyorlardı. Osmanlı’da gayr-i müslimlerin “vedîatullâh”, yani Allâh’ın devlete emâneti olarak kabûl olunduğu, yüce bir görüş hâkim bulunuyordu. Hattâ Lehistan/Polonya’da:

“Osmanlı atları Vistül Nehri’nden su içmedikçe, bu ülke hürriyet ve istiklâle kavuşamaz!” sözü, bir darb-ı mesel hâline gelmişti.

MARTİN LUTHER'İN DUASI

Çığırından çıkmış olan hristiyanlıkta akıl ve mantık dışı zulüm ve yanlışlıklara isyan ederek protestan mezhebini kurmuş olan Alman reformist Martin Luther de:

“Yâ Rabbî! Büyük Türkler’i bir an önce başımıza getir de, Sen’in ilâhî adâletinden onlar sâyesinde nasiplenelim!..” demiştir.

Kaynak: http://www.osmannuritopbas.com/07-subat-2015.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.