Osmanlılar Nasıl İnsanlardı?

Osmanlılar, tevâzû ve mahviyetleri kadar ağırbaşlılık, ciddiyet ve vakarları ile de tebârüz etmişlerdir. Bu güzel hâlin neticesi olarak da kahkahalarla gülmek, hafiflik telâkkî edilmiş; mütebessim olmak, bir tabiat-i asliye hâline gelmiştir.

Osmanlı döneminin o vakur insanları, gevezelikten hoşlanmaz, fikirlerini kısa ve vecîz olarak ifâde ederlerdi. Ağırbaşlı oldukları için hâdiseler karşısında gereğinden fazla heyecanlanmazlardı. Gürültü-patırtı etmeyi ve bağırıp çağırmayı da sevmezlerdi.

Bu mükemmellik, sadece büyüklerde değil, seviyeleri nisbetinde küçük çocuklarda bile müşâhede edilirdi. Çocuklar, her yerde olur olmaz gürültü-patırtı etmezlerdi. Büyüklerin yanında yavaş konuşurlardı. Kimseyi rahatsız etmeyecek oyunlar oynarlardı.

Th. Thornton, müşâhedelerini şöyle anlatır:

“Türkler, ağırbaşlı ve sâkin görünürler. Eğlenceleri bile sükûnet içinde geçer. Neş’e ve şenliğin gürültülü olanlarını, çılgınlık sayarlar. Sükût ve sükûnetten ayrı bir zevk alırlar. Hareketlerinin ağırlığında bir haşmet ifâdesi vardır. Hayatlarının ciddî işler hâricindeki kısımlarını sağda solda tüketmeyip istirahate ayırır ve zindeliklerini muhâfaza ederler. Erken yatar, gün doğmadan da kalkarlar.”

Ubicini de:

“...Umûmiyetle yakışıklı, gürbüz, mütenâsip endamlı ve son derece temizdirler. Gıdâları bol değildir, ama sıhhîdir. Yegâne içecekleri, sudan ibarettir. Tahsilleri umûmî mâlûmat bakımından sathî, fakat kendi meslekleri bakımından mükemmeldir. Her şeyden evvel müslümanlığın husûsiyetlerini tahsîl ederler. Böylece, o hayran bırakan zarif incelik ve o nâzikâne vakara sahip olurlar. Bizim büyük şehirlerimizdeki esnaf takımının kaba tavırları ve lâubâlilikleri ile bunların kibarlıkları arasında dağlar kadar fark vardır.” demektedir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.