Osmanlı'dan Günümüze Sahaflık ve Sahaflar

Türkiye’nin kültür tarihine tanıklık eden Beyazıt Sahaflar Çarşısı, Kapalıçarşı geçmişiyle birlikte sadece binlerce değerli kitabı değil, 558 yıllık tarihi de barındırıyor.

İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed’in bilim ve sanata yakın ilgisi, sahaflığın gelişmesini sağladı. İstanbul’da ilk sahaflar, Fatih Camisi müştemilatı içinde dağınık bir şekilde yer almaya başladı. Ayasofya ve Eyüp Sultan’da da sahaflar çarşısı kuruldu. Bu dağınık yapılanma, Kapalıçarşı’nın inşasıyla düzene girdi ve 1458 yılında Kapalıçarşı’nın en iyi yeri sahaflara ayrıldı. İç bedestende kuyumcular tarafındaki kapıdan girip, sağ kapıdan çıkıldığında, bugün halı ve kilim satılan dükkânların kapladığı yer sahaflar çarşısı idi.

KAPALIÇARŞIDAKİ SAHAFLAR ÇARŞISINDA 50 DÜKKÂN VARDI

Osmanlı döneminde sahaflık itibarlı ve kârlı bir iş haline gelmişti. Evliya Çelebi, Seyahatname isimli eserinde Kapalıçarşı’daki Sahaflar Çarşısı’nda 50 dükkân olduğunu, 300 kişinin çalıştığını yazar. Sahaflar çarşısı, 1458’den 1894’ye kadar, 436 yıl boyunca Kapalıçarşı’da kaldı. 1894 yılından itibaren ise Beyazıt’taki bugünkü yerinde hayatını sürdürüyor. 120 yıllık Beyazıt Sahaflar Çarşısı’nın tarihine yol aldığımızda, Kapalıçarşı döneminin büyük yeri olduğunu görürüz. Kapalıçarşı’da değerli kitapların alınıp satıldığı Sahaflar Çarşısı’nda salı ve cuma günleri kitap müzayedeleri yapılırdı. Kitap sevenler için bu günlerin ayrı bir önemi vardı. Müzayedeye çıkarılması istenilen kitaplar önce sahaflar kâhyasına getirilir, o da değerini tam verebilmek için konusunda uzman kişilerin bilgisine başvurur, ardından satışa çıkarılırdı.

ESKİDEN SAHAFLAR KÜLTÜR MERKEZİYDİ

Eski İstanbul yaşantısında sahaflar çarşısı, kültür merkezi olduğu kadar, bilgi alışverişlerinin de yapıldığı ortamlardı. Kitap meraklılarının, yazarların, bilim adamlarının sık sık uğradıkları, sohbet ettikleri, edebi ve ilmi yerlerdi. Sahafların çevresinde hattatlar, mücellitler, müzehhipler, kâğıtçılar, kalemtıraşçılar, mürekkepçiler toplanmıştı.

Osmanlı’da sahaflık genellikle babadan oğula geçer ya da usta-çırak yöntemiyle gelişirdi. Başlı başına uzmanlık gerektiren bir işti çünkü sahaflık. Günümüz kitapçıları veya kitabevleri, kitap hakkında derin bilgi sahibi olmasa da bu işi yapabilir. Sahaflığınsa kitap satmaktan çok öte bir iş olduğunun altını çizmemiz gerekiyor. Bir sahafın kitaba değer biçebilen, meraklısına yol gösteren, cesaretine heves aşılayan, kitabın özetini yapan, orada yoksa nerede bulunabileceğini söyleyebilen, hangi kitapla kimin ilgilendiğini bilen biri olması gerekir. Bu yönüyle bir nevi bibliyograftır aynı zamanda sahaflar. Günümüzde bu özelliğin sahaflar içinde ne kadar yaygın olduğu tartışılsa da, sahaflık mesleği geçmişte bu inceliklere sahipti.

AVRUPALILAR DA SAHAFLAR ÇARŞISI'NA İLGİ GÖSTERMİŞ

Sahaflar Çarşısı esnafı, Sahaflar Loncasına bağlıydı. Sahaflar da diğer meslek erbapları gibi çırak, kalfa, ustalık dönemlerini geçirmek zorundaydılar. Osmanlı yaşantısında her loncanın, her esnaf grubunun bir piri vardı. Sahafların pirine Sahaflar Şeyhi denilirdi. 19. yüzyılın sonlarında sahaf kâhyalarından en tanınmışı “Sağır Kahya” idi. Sahaflar Çarşısı’nın renkli ve zengin görünümü, yabancıların da dikkatini çekiyordu. İstanbul’a gelen gezginlerin ve yazarların çoğu Sahaflar Çarşısı’na uğruyordu. Bunlardan biri de, Binbir Gece Masalları’nı çeviren Fransız yazar Antoine Galland’dı. Fransa, Osmanlı’nın kültür dünyasında neler olup bittiğini öğrenmek amacıyla, Antoine Galland’ı Fransa Kraliyet Kütüphanesinin görevlisi olarak 1672’de İstanbul’a göndermiş. Antoine Galland, Sahaflar Çarşısı’ndan satın aldığı minyatürlü bir yazmayı Fransa Kralına hediye etmiş. Bugün bu kitap Bibliothèque Nationale de France, yani Fransa Milli Kütüphanesinde muhafaza ediliyor.

1940’lı yıllarda, bir adamın at arabasına doldurduğu kitapları Haliç’e atmak üzere olduğunu gören Avusturya Sefiri, adamı fark edip 15 liraya bir araba dolusu kitabı almış. Bunların içinden, İbn-i Sina’nın El Kanun fit Tıb (Tıbbın Kanunu) isimli eseri de çıkmış. Bu kitap şu anda Viyana’da müzede sergileniyor.

BEYAZIT SAHAFLAR ÇARŞISI OKURLARINI BEKLİYOR

Osmanlı’daki Sahaflar Çarşısı geleneği uzun yıllar yaşamaya devam etti. 1950 yılı ise Beyazıt Sahaflar Çarşısının hayatında dönüm noktası oldu. Büyük bir yangın, çarşıyı önemli oranda tahrip etti ve çok değerli kitaplar kül oldu. Binlerce el yazması kitap yok oldu. Tahrip olan dükkânlar, başta dönemin İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay olmak üzere Prof. Dr. A. Süheyl Ünver, Osman Nuri Ergün ve Hakkı Tarık Us’un çabalarıyla onarılmaya çalışıldı. O güne dek dükkânların sahibi olan esnaf, belediyenin yeniden inşası sonucunda, dükkânlarda kiracı olarak hayatlarına devam etti. Bu durum esnafın üzerine zamanla ağır yükler getirdi. 1980’lerden sonra esnaflardan bazıları Beyazıt’tan ayrıldı. Bir kısmı Beyoğlu Aslıhan Çarşısı’na, bir kısmı da Kadıköy Akmar Pasajı’na taşındı.

Bugün İstanbul’un değişik yerlerinde sahaflar bulunsa da, Beyazıt Sahaflar Çarşısının önemi ve yeri bambaşka. Evet, geçim kaygısıyla özgün dokusundan çok şey kaybetti. Eski kitaptan çok yeni kitaplarla, okul kitaplarıyla, hatta kırtasiye malzemeleriyle doldu. Ama eğer ararsanız, geçmişteki dokuyu hâlâ bulabilirsiniz. Bugün Çarşıda 41 dükkân var ve hepsi yeni kitap satmıyor. Kimi hat, tezhip, minyatür, kimi sanat, mimari, hukuk, tıp, yabancı dilde eski eser gibi farklı alanlara yoğunlaşmış durumda. Beyazıt Sahaflar Çarşısı, bu yönüyle piyasada bulamayacağınız bir kitabı hemen alabileceğiniz veya nereden temin edebileceğinizi söyleyen tarihi kütüphane gibidir. Ve 120 yıldır aynı yerde, özgün dokusunu sunabileceği okurlarını bekliyor.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.