Osmanlı'da Engellilere Verilen Özel Eğitim

Altı asır dünyaya adâlet ve merhametle hükmetmiş Osmanlı Devleti’nde engelliler ve hastalar için sayısız vakıf ve rehabilitasyon merkezleri açılmıştır. Özellikle cami ve pazar yerlerinin yanında “Bîmarhâne: Bakımevi” isimli kurumlar yaptırılmış, yaşlı ve engellilere, şehrin merkezinde, sosyal hayattan kopmadan barınma, tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri verilmiştir.

Dört yaşında sıbyan mektepleriyle başlayan eğitimde, işitme ve konuşma engelli çocuklar da ihmal edilmemiş; Sultan II. Abdülhamid döneminde “bî-zebanlar” adıyla bu çocuklar için özel merkezler açılmıştır. 1891’de buna “Âmalar” sınıfı da ilâve edilmiştir.

Mektepte Türkçe ve Fransızca okuma-yazma dersleri yanında hüsn-i hat, matematik ve meslekî eğitim ile en çok kullanılan kelimeleri telaffuz ettirmeye yönelik “Konuşma Dersleri” okutulmuştur.

Farklı yaş aralığındaki bedenî engeli bulunan öğrenciler, okula giderken zorluk yaşamasın diye mektebe özel kıyafet uygulaması yapılmış; böylelikle halkın ve yoldaki araçların onlara yardımcı olması sağlanmıştır. İşitme ve görme engelli çocuklar, kol kola girdirilerek birbirlerini ikmal etmeleri öğretilmiş, ulaşımda tramvay kullanan çocuklar için indirimli bilet uygulaması başlatılmıştır.

Ülkemizde sosyal yardımların devlet tarafından müesseseleşmesi, II. Abdülhamid Han döneminde, “Dârü’l-Hayr-ı Âlî: Yüksek Hayır Kurumu”nun kurulması ile başlamıştır. Meşrûtiyet döneminde ise, kimsesiz çocuklar için “Dâru’l-Eytam: Yetimler Evi” açılmıştır. 1917’de bu müesseselerin yetersiz kalması üzerine “Himâye-i Etfâl Cemiyeti: Çocuk Esirgeme Kurumu” kurulmuştur.

İnsanların kendi maîşetini kendileri kazanarak başkasına muhtaç olmama hususuna önem veren Osmanlı Devleti’nde herkesin üretime katkıda bulunması sağlanmış, görme engelliler; medreselerde hocalık, câmilerde müezzinlik ve mevlithanlıkla vazifelendirilmiştir. Ayrıca matbaalarda mürettiplik (dizgicilik) işlerinde istihdam edilmiş; işitme ve konuşma engelliler ise daha çok Babıâlî’de odacılık ve hademelik gibi işlerde çalıştırılmıştır.

İŞİTME VE GÖRME ENGELLİLER OKULUNUN AÇILMASI

Engellilere yönelik hizmetler, Osmanlı’nın ilk dönemlerinden itibaren başlamışken Batı’da ise engellilere yönelik eğitim faaliyeti, ancak 16. yüzyılda kurumsallaşmaya başlamıştır. Bu faaliyetlerin ilki, “Görme Engelliler Okulu” olmuş, bunu 1550 yılında Paris’te açılan “İşitme Engelliler Okulu” takip etmiştir

Bedenî engellilerin tıbbî ve ortopedik bakımları ise, 16. yüzyılda İsviçre’de açılan klinik ve rehabilitasyon merkeziyle; zihnî engellilerin ise, anlaşma zorluklarından dolayı 1820’de Almanya’da görülmüştür.

Kaynak: Seher Küçük, Şebnem Dergisi, Sayı: 160

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.