Osmanlı Saray Geleneği: Enderun Mektebi

Hem ikametgah hem yönetim hem de eğitim ve öğretim kurumları olan Osmanlı Saraylarında Enderun'un birinci fonksiyonu ise devlette yüksek yönetici yetiştirmekti.

Kelime olarak sarayın iç hayatı anlamına gelen Enderun, teşkilat anlamında ise, padişahın günlük hayatını geçirdiği ve dinlenmesi, eğlenmesi, çalışması gibi hizmetlerin verildiği birimdi. Oda denen koğuşlar, eğitim birimleri, köşkler, kütüphane, hazine, hamam ve camiden oluşurdu.

Enderun halkı denen saray kadrosu ise; içoğlanları, oda erkanı ve akağalardan oluşurdu. Enderun'un birinci fonksiyonu padişahın özel hizmetlerini yapmak, ikincisi ise devlete yüksek yönetici yetiştirmekti. Dolayısıyla Enderun sarayda resmi ve özel hayatın iç içe bulunduğu kesimdi.

Enderun'un bölümleri - Enderun hiyerarşik şekilde düzenlenmiş altı oda veya koğuştan meydana gelirdi. Her odanın başında bir ağa bulunurdu.

BÜYÜK VE KÜÇÜK ODA (HANE-İ KEBİR VE HANE-İ SAGR)

En alt rütbesindeki sınıf küçük odadır ve ardından büyük oda gelir. Küçük ve büyük odalarda eğitim gören Enderunlulara dolamaçlı derlerdi. Bunlar dolama denilen bir giysi giyerlerdi. Diğer koğuştakilere ise kaftanlı derlerdi. Bunlar kaftan giyerlerdi. Bu koğuşta okuyan öğrencilere belli bir miktar maaş verirlerdi ve her türlü ihtiyaçları Saray'dan karşılanırdı. Bunlar Türkçe, Arapça, Farsça öğrenirlerdi. Bu ise Osmanlının eğitime verdiği önemin bir göstergesidir. Ayrıca yeteneklerine göre ok atma, kılıç kullanma, güreş gibi sporlarla da uğraşırlardı. Bu odalarda eğitimini tamamlayan örenciler bir üst koğuşa geçerdi.

DOĞANCILAR ODASI (HANE-İ BAZYAN)

Padişah'ın av sporlarıyla ilgili bir koğuştu. Bu koğuş IV. Mehmed zamanında kaldırıldı. Bundan sonra sadece Birun'da yer alan şikar ağaları Padişah'ın av işleriyle ilgilendi.Seferli odası(Hane-i Seferli) - Bu koğuş IV. Mehmed zamanında kuruldu. Seferli koğuşu Enderunluların yeteneklerine göre sınıflandıkları bir koğuştu.Onlar bu sınıflarda kendilerini geliştirme fırsatı bulurlardı. Bu sınıflarda maskaralık yapan cüceler ve dilsiz denen bazı görevliler de vardı. Bu koğuşta bir süre eğitim gören Enderunlular daha sonra kiler koğuşuna geçerlerdi. Bir kısmı kapıkulu süvariliğine verilebilirdi. Bu koğuş II. Mahmud zamanında kaldırıldı.Kiler Koğuşu - Fatih Sultan Mehmed zamanında kuruldu. Derece itibariyle seferlikten daha yüksekti. Buradaki Enderunluların başlıca görevi Padişah has odada yemek yediğinde onun sofra hizmetini görmekti. Kilercibaşı terfi ederse Haznedarbaşı olurdu. Saray dışında ise Beylerbeyi olarak terfi edilirdi. Kiler koğuşundakiler mutfak, kiler, yiyecek içecek ile ilgili işlerle uğraşırlardı. Haremin her türlü yiyecek içeceğini karşıladığı gibi Sarayın mum ihtiyacını da karşılardı. Bu koğuş mensuplarının ücretleri vardı. Bu koğuştan yükselenler Hazine koğuşuna, yükselemeyenler ise kapıkulu süvariliğine geçerlerdi.

HAZİNE KOĞUŞU

Fatih Sultan Mehmed zamanında kuruldu. Derece olarak Kiler'in üstündeydi. Amirleri Hazinedar başıdır. Onun altında Hazine Kethüdası, Kürkçübaşı gibi görevliler vardı. Hazine, Topkapı Sarayı'nın üçüncü kapısından girildiğinde karşıda sağ köşededir.

Bu binayı da Fatih yaptırmıştır. İç Hazine de burdaydı. Bu koğuş mensupları Has odaya yükselir yada Kapıkulu süvarisi olurdu. Gelirleri daha fazlaydı. Hazine, bu koğuş mensupları tarafından korunurdu. Hazinedarbaşı, Padişah sefer giderken yada şehir içinde bir yere giderken yanında bulunurdu. Cuma ve Bayram namazlarında padişahın seccadesini taşır, serer ve toplardı. Bazen Hazine Kethüdası'nın Vezirlik veya Beylerbeyi olarak dış hizmete çıktığı görülür.

HAS ODA

Fatih Sultan Mehmed zamanında kurulmuştur. Oda Saray'ın üçüncü kapısından girildiğinde meydanın sol köşesindeydi. Burada bulunan enderunlular Hırka-i Şerif dairesini süpürüp temizler, mübarek gecelerde öd ağacı yakarlar ve gül suyu serperlerdi. Yavuz'dan itibaren mukaddes emanetleri korumak da has odanın asli görevlerinden oldu. En büyük amirleri hasodabaşıdır. Hasodabaşı'nın altıda silahdar, cuhadar, rikabdar gibi görevliler gelirdi. Bunların altında tülbend ağası,miftah ağası gibi küçük rütbeli görevliler vardı. Hasodabaşı, silahdar, çuhadar, rikabdar, Padişah ile dilediği zaman serbestçe randevu almadan görüşebilirlerdi. Bu nedenle bu dört ağaya arz ağaları denirdi.

Kaynak: Yeni Akit

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.