Osmanlı Hakkında Bilinmeyenler

Osmanlı tarih sahnesinden çekilmesine rağmen imparatorluk coğrafyası “Osmanlı barışı”nı arıyor.

Osmanlı muhabbeti, -belli bir azınlık dışında- milletin gönlünden tamamıyle sökülüp atılamamıştır. Her ne kadar lisandaki tahrîbat, idrâk ve ifâde imkânlarını daraltmış ve böylece ecdâdın o engin ve feyizli iklîminde dolaşma imkânını bertaraf etmiş olsa da, Filistin’den Bosna’ya kadar, gömüldü sanılan Osmanlı’nın büyük bir vefâ ile yâd edilmesine vesîle olan çalkantılar, yeniden dikkatlerin o azametli devletin üzerine çevrilmesine sebep olmaktadır. Nitekim -daha önce de ifâde ettiğimiz gibi- 1997’de Yugoslavya’nın başkenti Belgrad’da yapılan muhâlefet partisinin protestolarında kullanılan bâzı pankartlarda Sırp cânîlerinin bile:

“Türk (Osmanlı) idâresine hasret!”

“Nerdesin ey Türk (Osmanlı) idâresi altındaki güzel günler?!.” şeklinde ifâdeler kullanması, câlib-i dikkattir.

SULTAN ABDÜLHAMİT’İN YETİMLERİ

Diğer taraftan yıllardan beri Filistinliler’in yahûdî zulmü karşısında Osmanlı’yı hatırlayıp hayırla yâd etmeleri ve hattâ yürek sızlatan bir ifâdeyle:

“–Bizler Sultan Abdülhamît Han Hazretlerinin yetimleriyiz.” demeleri de, Osmanlı’nın hatırlanmasına, bir vefâ duygusu içinde yâdına vesîle olmaktadır. Bu gerçekler de gösteriyor ki, Osmanlı’nın bitişi, dünya için pek feci bir âfet oldu. Bu bitişle, dünya çok şey kaybetti.

OSMANLI DESTANI

Ancak Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilişi, bir sineğin ölümü gibi sessiz sedasız olmadı; güçlü bir aslanın ortalığı toz duman içinde bırakan ölümü gibi gerçekleşti. Zira Osmanlı, bitiş hengâmında dahî kendi tarihinin son sayfalarını ihtişamlı bir sûrette yazmıştır. Çanakkale, bu sayfaların en parlaklarındandır. Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi dört muazzam devlete karşı vatanını Filistin çöllerinden Kafkaslara, Çanakkale ve Galiçya’ya kadar kahramanca müdâfaa edebilmiştir. Dokuz ordusuyla dört cephede gösterilen bu celâdete rağmen yıkılış, onun kendi şartlarından ziyâde düşmanlarının şartlarına ve içerdeki hâinlerin faâliyetlerine bağlı olarak gerçekleşmiştir. Maksadımız, târihî hâdiseleri tekrarlamak olmadığı için;

“Osmanlı yıkılırken bile mânâda ve maddede büyüktü. Dünya, onun tarih sahnesinden çekilmesiyle çok şey kaybetti.” demekle iktifâ ediyoruz.

Nitekim Osmanlı’nın hemen ardından âdeta boş kalan dünya coğrafyası, büyük çalkantılar yaşamaya başladı. Nizam ve denge bozuldu.

İşte bu sebepledir ki, bir Filistinli’ye:

“–Sen kimsin?” diye sorduğunuzda, o:

“–Ben Osmanlı’nın, Abdülhamîd’in yetimiyim!” derken, Kosovalı:

“–Bizim âhengimizi Osmanlı verdi!” demekte...

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.