Osmancık Taburu Nasıl Kuruldu?

1. Dünya Savaşı sırasında Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı Süleyman Askeri Bey’in kurduğu ve Irak Cephesi’nde büyük kahramanlıklar gösteren Osmancık Taburu ne zaman ve neden kuruldu?

Birinci Dünya Savaşı’nda Irak Cephesi’nde müthiş bir kahramanlık destanı yazan meşhur Osmancık Taburu’nun hikâyesi şöyledir:

Kasım 1914’te I. Dünya Savaşı başladığında 14 Kasım 1914’te Osmanlı Sultanı V. Mehmet cihat ilan ederek bütün Müslümanları Osmanlı sancağı altına davet etti. Cihat fermanına uyan Rumeli ve Kafkasya Müslümanlarından halifenin ordusuna katılmak üzere gelen gönüllüler İstanbul’da toplandı.

OSMANCIK TABURU NEDEN KURULDU?

Aralık 1914’te İstanbul’da önemli bir sayıya ulaşan gönüllülerin bir kısmı birliklere dağıtılarak silah altına alındı. Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı Süleyman Askeri Bey, bu gönüllülerden önemli görevlerde yararlanmak için “özel birlikler” kurmaya karar verdi.

[caption id="attachment_131359" align="alignnone" width="650"] En sağda Enver Paşa, en solda Süleyman Askeri Bey[/caption]

Süleyman Askeri Bey, 1911 yılında Trablusgarp’ta, 1912-13’te Balkan savaşlarında edindiği tecrübelerden, bu gibi özel kuvvetlerin düşman cephe gerisinde keşifler, baskınlar ve gayr-i nizami harpler yaparak önemli hizmetler yaptığını bilmekteydi. 1. Dünya Savaşı başında Rumeli ve Kafkasya’dan gelen gönüllüler ile bilhassa Kocaeli ve Sakarya’dan gelen gönüllülerden “seçme birlikler” kurulması fikri Enver Paşa tarafından da uygun görülünce, her ordu için bir tabur kurulmasına karar verildi.

“OSMANCIK TABURU” İSMİNİ KİM VERDİ?

Kurulacak özel birliklere bir isim verilmesi gerekiyordu. Verilecek ismin, kurulan özel birliklerin ruhunu yansıtacak, tarihi, kültürel sembol bir isim olması isteniyordu. Bu sebeple İttihat ve Terakki ile yakın temasta olan şair ve edebiyatçılara danışıldı. Rivayete göre danışılan kişilerden Ömer Seyfettin, Aka Gündüz ve Ziya Gökalp’in kendi aralarında ittifak edip önerdikleri “Osmancık” adı kabul edildi.

OSMANCIK TABURU NASIL KURULDU?

Enver Paşa ve Süleyman Askeri Bey, Osmancık taburlarından her ordu bünyesinde birer tane kurulmasını istiyordu. Ancak savaş boyunca yalnız iki tabur kurulabildi. 1914 yılı Aralık ayında kurulan ilk  “Osmancık Taburu” bu tarihte başlamış olan Sarıkamış Harekâtı kapsamında Kafkasya’da Rus ordusunun gerisinde Müslüman ahalinin yaşadığı bölgelerde faaliyet göstermek için kullanılacaktı. Fakat Irak Cephesi’nde İngilizlerin Basra’yı hemen ardından da Kurna’yı işgal etmeleri ve bu cephedeki yegâne ordu birliği olan 38. tümen komutanının İngilizlere esir düşmesi üzerine Irak Cephesi’nde tehlikeli bir durum ortaya çıktı.

Harbiye Nazırı ve Genelkurmay Başkan Vekili Enver Paşa bölgede az sayıdaki ordu birliklerini yerel aşiret kuvvetleriyle birleştirerek İngilizlere karşı bir cephe hattı kurması için Süleyman Askeri Bey’i, Basra Valisi ve Irak kuvvetleri komutanı olarak tayin etti.

Süleyman Askeri Bey, Irak’a giderken son derece güvendiği subayların idaresinde, cesur ve fedakâr gönüllülerden oluşan Osmancık Taburu’nu da yanında götürdü. Osmancık Taburu’nun komutanı olan Yüzbaşı Cemil Bey, Trablusgarp ve Balkan Savaşlarında daima Süleyman Askeri Bey’in yanında bulunmuş olan bir subaydı.

[caption id="attachment_131362" align="alignnone" width="650"] Osmancık Taburu subayları[/caption]

Yüzbaşı Cemil Bey ve taburdaki subayların çoğu Teşkilat-ı Mahsusa’nın mensuplarından oluşmaktaydı. Taburdaki gönüllüler de canlarını hiç düşünmeden din ve vatan uğruna feda etmekten asla sakınmayacak yiğitlerden kuruluydu.

OSMANCIK TABURU’NUN İLK SINAVI

Osmancık Taburu’nda her biri ortalama 100 erden oluşan altı bölükte toplam 600-650 asker vardı. Taburun kıyafet, silah ve donanımı hamiyetli kişilerin gönüllü yardımlarıyla ikmal edildi. Süleyman Askeri Bey’le birlikte Irak Cephesi’ne giden Osmancık Taburu’nun ayağının tozu ile girdiği ilk muharebe 20 Ocak 1915’teki Rota Muharebesi’ydi. 6 Kasım 1914’te Basra Körfezi’nde bulunan Fav yarımadasına çıkan İngilizler karşılarında bulunan zayıf Türk savunmasını püskürterek ilerledi, 22 Kasım’da Basra’yı işgal etti.

Irak Cephesi’nde yegâne Türk kuvveti olan 38. Tümenin gücü İngilizleri durdurmaya yetmedi. Basra’dan sonra Kurna’ya çekilen 38. Tümen Komutanı Suphi Bey, buradaki muharebede İngilizlere esir düştü. Mağlup olan 38. Tümen dağıldığından İngilizlerin önünde ciddi bir engel kalmadı.

Dicle yönünde ilerleyen İngiliz ordusu Rota köyüne kadar geldi. İşte Irak Cephesi’nde işlerin kötüye gitmesi ve ordu komutanının esir düşmesi üzerine Irak kumandanlığına tayin edilen Süleyman Askeri Bey, 1914 Aralık ayı sonunda cepheye geldi. Bölgede Osmanlı Devleti’ne sadık kalan aşiretlerden derlediği kuvvetleri, zayıf 38. Tümen birlikleriyle birlikte toplayarak İngilizlere karşı bir savunma hattı oluşturan Süleyman Askeri Bey, 20 Ocak 1915’te Rota’ya ilerleyen olan İngiliz ordusuna taarruz etti.

OSMANCIK TABURU DESTANI

Rota Muharebesinde Osmancık Taburu, tam bir kahramanlık destanı yazdı. Muharebenin en kritik safhasında İngiliz ordusuna hücum eden Osmancık Taburu, İngilizlerin paniğe kapılarak geri çekilmelerini sağladı. Ama bu muvaffakiyet Osmancık Taburu’na pahalıya mal oldu. Zira taburun sadece komutanı değil her şeyi olan Yüzbaşı Cemil Bey, taburunun başında hücuma kalkarken bir şarapnel parçasının isabet etmesiyle oracıkta şehit oldu. Onun yerine geçen Doktor Yüzbaşı Sefer Bey de bir kurşunla ağır yaralandı ve sonrasında da şehit düştü.

ROTA ZAFERİ

Muharebeyi yakından takip eden ve her yere yetişmeye çalışan Süleyman Askeri Bey ise cepheye çok yaklaştığı bir sırada iki bacağını birden delip geçen bir kurşunla yaralandı.

Rota Muharebesi kazanıldı ancak Osmancık Taburu bu galibiyetin sevincini yaşayamadı. Zira çok sevdikleri, kalpten bağlandıkları tabur komutanı Cemil Bey ve Doktor Yüzbaşı Sefer Bey’in şehit düşmesi, Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı ve Irak Ordusu Komutanı Süleyman Askeri’nin yaralanması taburdaki herkesi üzdü.

Osmancık Taburu Rota Muharebesi’nden sonraki günlerde, yerinde hiç durmamış, sürekli olarak İngilizlerin bulunduğu bölgelere baskınlar düzenleyerek hırpalamış, İran sınırları içinde bulunan Ahvaz’daki İngilizlerin petrol tesislerine sabotajlar düzenledi.

[caption id="attachment_131360" align="alignnone" width="650"] Osmancık Taburu birlikleri (!)[/caption]

ŞUAYYİBE MUHAREBESİ

Süleyman Askeri Bey, yaralanmış olmasına rağmen komutayı bırakmamış, Bağdat’ta tedavi gördükten sonra bacaklarındaki yaralar tam manasıyla iyileşmemişken nisan ayında İngiliz ordusuna karşı yeni bir taarruzun planlarını yaptı.

Irak Cephesi’ndeki Türk ordusunun 8 bin civarındaki yetersiz kuvvetine rağmen bölgedeki Arap aşiretlerden topladığı yaklaşık 20 bin kişilik kuvvete güvenerek İngilizleri mağlup edip Irak’tan tamamıyla atmayı hedefliyordu. Irak Cephesi’nde önemli muharebelerden biri olan Şuayyibe Muharebesi 12-14 Nisan tarihleri arasında Basra yakınlarındaki hurmalık ve bataklık bir arazide gerçekleşti. Başta İngilizlere üstünlük kuran Türk ordusu 14 Nisan günü takviye kuvvet alan ve bilhassa topçu ateşi üstünlüğünü iyi kullanan İngilizler karşısında aşiretlerden toplanan birlikler bozularak geri çekildi. Az sayıdaki nizami ordu birlikleri üstün İngiliz kuvvetlerine karşı duramayarak ricat etti.

OSMANCIK TABURU’NUN SON VAZİFESİ

Osmancık Taburu, Şuayyibe Muharebesi’ne katılmıştı. İngilizlere karşı amansız bir mücadele sergileyen tabur, ordunun genel olarak bozulup geri çekilmesine kadar karşılarındaki İngiliz kuvvetlerine kök söktürdü, bu uğurda kendini feda etti. Şuayyibe Muharebesi sonunda Osmancık Taburu 255 şehit 275 yaralı vererek neredeyse mevcudunun tamamını kaybetti. Bu muharebeden sonra efradı kalmayan tabur lağvedildi. Osmancık Taburu, fedailik vazifesini tam manasıyla yerine getirerek Irak Cephesi’ndeki vazifesi son buldu.

 

İslam ve İhsan

ENVER PAŞA KİMDİR?

Enver Paşa Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.