Oruçtan Çalan Hırsızlar

Oruç

Kuran ve Sünnet ölçüsünde tutulmayan oruçlar eksik ve sakat olacağından ahirette bizlere yeterince faydalı olamaz. Bu yüzden ibadetlerimizi eksiksiz yapabilmek için ilmihal bilgilerimizi tazelemeli, Allah'ın ve Rasülü'nün bize aktardığı gibi oruç tutmalıyız.

Allah Resulü (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde “En kötü hırsız namazdan çalan hırsızdır”, buyurmaktadır. Bu sözüyle namazı hakkınca kılmayan, tadil-i erkâna dikkat etmeyenleri uyarmaktadır. Aynı şekilde Kuran ve Sünnet ölçüsünde tutulmayan oruçlar eksik ve sakat olacağından ahirette bizlere yeterince faydalı olamaz. İmam Rabbani bu durumla alakalı olarak hepimizi bir öğrenme seferberliğine çağırmakta ibadetlerimizi eksiksiz yapabilmek için ilmihal bilgilerimizi tazelemeyi bizleri davet etmektedir:

Sufilerin ilimleri, hâl ilmidir, hâller de amellerin ve ibadetlerin neticesidir. Bir kişide bulunan hâl ilimlerinin ortaya çıkması, onun amellerini düzgün ve hakkıyla yapmasına bağlıdır. Amelleri düzgün yapmak da, amelleri tanımak ve her amelin özelliğini bilmekle mümkün olur. Bu da namaz, oruç ve diğer farzlar için şerîat ahkâmı, muâmelât, nikâh, boşanma, alış-veriş ilimleri yani Hak Teâlâ’nın kula vacip kıldığı ilimleri öğrenmek demektir. Bu ilimler çalışıp okuyarak elde edilir ve hiç kimse bunları öğrenmekten uzak kalamaz. İlim de iki çabalama arasındadır: Birincisi, ilmi öğrenmeden önce onu öğrenme çabası, ikincisi ise öğrendikten sonra o ilimle amel etme çabası. (I, 29. mektup)

Başka bir ifade ile bir salikin maneviyat yolunda başarılı olabilmesi için Allah’ın emirlerini ve farz kıldığı ibadetleri sünnetlerine uyarak ve tam olarak yerine getirmesi gerekir. Bu bağlamda yılda bir kere misafirimiz olan Ramazan ayını hakkıyla ifa etmeli, aç susuz geçirdiğimiz uzun vakitleri nefsimizin ve şeytanın ufak oyunları ile boşa çıkarmamalıyız. Zira bu iki düşman eğer bir farzın yerine getirilmesine engel olamaz iseler, bu sefer o ibadetin içini boşaltmaya, faydasını etkisiz hale getirmeye çalışırlar.

İmam’a göre insanın Ramazan ayına hazırlık babında yapması gereken ilk şey belki de bu ayın kıymetini öğrenmesidir. Bu ayda yapılan ibadetler başka aylardaki amellere göre kat kat değerlenir:

Bilmek gerekir ki, Ramazan ayı büyük ve değerli bir aydır. Bu ayda eda edilen nâfile namaz, zikir, sadaka ve benzeri ibâdetler, diğer aylardaki farz ibâdetler seviyesindedir. Bu ayda yapılan bir farz, diğer vakitlerdeki 70 farza denktir.

İmam’ın genelde hiçbir nafile ve sünnetin farz seviyesinde sevap getirmeyeceğini diğer mektuplarında sıkça ifade etmesine rağmen Ramazan ayında bu durumun farklı olduğunu, Allah’ın bir rahmeti olarak bu ayda nafilelere bile farz sevabı verildiğini ifade etmesi, Ramazan’ın bereketini bildirmesi açısından çok önemlidir. Ne yazık ki eski dönemlerde Ramazan ayının kıymeti daha iyi bilindiği için meyhaneler, kahvehaneler ve diğer eğlence merkezleri bu ay boyunca kapılarına kilit vururdu. Hâlbuki şimdi bu ayın bereketinden habersiz nice insan Ramazan ayı geldiğinde sanki yılın diğer aylarında imiş gibi yemeğe içmeğe devam etmekte üstelik bunu aleni yapmakta da hiçbir sakınca görmemektedirler. Bu tür davranışlar Rabbimizin bize sunduğu affu mağfiret fırsatını elimizin tersi ile itmek değil de acaba nedir?

İmam’a göre bu ayda yapılması en faydalı işlerden bir başkası ise oruçlulara iftar ettirmektir. Hamdolsun memleketimizde bu konuda hassasiyet çoğalmış, kurulan iftar çadırları ile pek çok kimseye iftar imkânı sağlanmıştır.

Bu ayda bir oruçluya iftar veren kişiyi bağışlanır, boynu Cehennem ateşinden âzâd edilir ve o oruçlunun sevabı kadar kendisine sevap verilir, hem de oruçlunun sevabından bir şey eksilmez.

İmam Rabbânî’nin Ramazan ayında yapılacak iyilikler dairesinde saydığı bir başka husus ise çalışanların iş yükünün azaltılmasıdır. Özellikle işveren kardeşlerimiz bu ayda oruç tutan çalışanların yükünü, iş saatlerini azaltmalı, onların daha kolay oruç tutmalarına yardımcı olmalıdır. Ramazan ayının manevi atmosferinden işçi, memur, işveren kısaca tüm toplum herkes istifade etmelidir. Bu tür bir gani gönüllülük günahların bağışlanmasına vesile olacaktır:

Aynı şekilde bir kimse hizmetçisinin işini hafifletirse, Hak Teâlâ onu bağışlar ve Cehennem ateşinden âzâd eder. Hz. Peygamber (s.a.v.) Ramazan ayında esirleri özgürlüğüne kavuştururdu. Kendisinden bir şey isteyene verirdi.

İmam Rabbaniye göre bu ay bütün yıla bir hazırlık ve idman mahiyetindedir. Ramazan boyunca muhtelif ibadetleri ne kadar huzurla yerine getirebilirsek, bu irademiz yıl boyunca da devam edecektir. Aksine Ramazan ayını dağınık geçirenler de yıl boyunca kendilerini toparlayamayacaktır.

Eğer bir kimse bu ayda hayırlı ve iyi işler yapmaya muvaffak olursa bütün yıl boyunca kendisine başarı ihsan edilir. Eğer bu ayı gönül dağınıklığı ile geçirirse, bütün yıl boyunca dağınıklıktan kurtulamaz. İmkân nispetinde gönül dirliği ve huzuru içinde bulunmaya gayret etmeli ve bu ayı ganimet saymalıdır. Bu ayın gecelerinden her gecede Cehennem’i hak eden binlerce kişi âzâd edilir. Bu ayda Cennet’in kapılarını açılır, Cehennem’in kapılarını kapatılır. Şeytanları bağlanıp rahmet kapıları açılır.”

Son senelerde Ramazan adına hazırlanan eğlence programları, tiyatro ve diğer gösteriler insanlarımızın manevi huzurunu bozmaktadır. Bu mübarek ay Kuran, oruç, namaz ve infak ayıdır, bazılarının zannettiği gibi eğlence ayı değildir. Eğlence ve boş vakit geçirmeye yönelik arzular kalpteki manevi hastalıklara işarettir. Hayat tarzımızı Ramazan ayına göre ayarlamadan, haram ve mekruhlar içinde tutulan oruçlar sahibine ancak vebal olacaktır, İmam bu durumu şöyle ifade eder:

İşte kalplerinde hastalık bulunan kimselerin hali de böyledir: “Onların kalplerinde hastalık vardır” (Bakara, 2/10) Bu yüzden ibadet ve taatların onlara bir faydası olmadığı gibi, aksine zararı olabilir. Nitekim “Nice Kur’ân okuyucuları vardır ki; Kur’ân onlara lânet eder” hadîsi meşhurdur. “Nice oruç tutan vardır ki; orucundan elinde açlık ve susuzluktan başka bir şey kalmaz” hadîsi de sahih bir hadistir. (I, 105. mektup)

İmam Rabbani orucun sünnetleri arasında dikkat edilmesi gereken bir mesele olarak iftar vakti geldiğinde oyalanmadan orucu açmayı, sahuru ise son vaktine kadar geciktirmeyi tavsiye eder:

İftarda acele etmek ve sahuru son vaktine kadar ertelemek sünnetlerdendir. Bu konuda Efendimiz (s.a.v.) çok itina gösterirlerdi. Muhtemeldir ki, sahuru erteleme ve iftarda acele etmek kulluk makâmına uygun olarak kişinin acz ve muhtaçlığını göstermesini ifade etmektedir. (I, 45. mektup)

İnsan sahura kalkıp az da olsa yemekle Rabbinin kendine sunduğu bu özel ikramın şükrünü yerine getirmelidir. Rabbimizden niyazımız tüm ibadetlerimizde huşu ve huzuru yakalamayı ve gerçek manada bir Ramazan ayını idrak etmemizi bizlere nasip etmesidir. Amin

Kaynak: Prof. Dr. Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Haziran 2015, 352. Sayı