Ortadoğu'yu Yakan Ateş

Ortadoğu’yu kasıp kavuran ateş her geçen gün ülkemiz sınırlarından içeriye doğru nüfuz etme potansiyelini artırıyor. Bölgeyi yakan ateşi Türkiye’ye de sıçratmak için uzun zamandır uluslararası düzeyde yoğun bir çaba zaten söz konusu. Suruç provokasyonu ile bu teşebbüs bir kez daha denendi.

Ortadoğu, daha genel anlamda İslam dünyası gerçekten zor bir süreçten geçiyor. Özellikle yakın coğrafyamızdaki sancı her geçen gün biraz daha derinleşiyor. Yıllardır oluk oluk akan kan son dönemde çok daha vahim bir hal aldı. Ramazan denmedi, bayram denmedi, mazlum coğrafyamız yine kan gölüne döndürüldü. Irak’ta, Suriye’de yüzlerce masum insan kör bir savaşın kurbanları olmaya devam etti.

Irak ve Suriye’deki iç savaşın artık sadece bir rejim değişikliği çatışması olmadığı biliniyor. Yeniden şekillendirilmeye, dizayn edilmeye çalışılan bölgemizde müthiş bir paylaşım kavgası yaşanıyor.

Savaşın belirleyici konumundaki küresel aktörler, bölge ülkeleri, Sünnisi, Şiisi, Yezidisi, Nusyarisi, Arabı, Kürdü, Türkmeni ile bir anlamda vekiller üzerinden yürütülen, küçük çapta bir 3. Dünya savaşı yaşanıyor adeta.

 Ortadoğu’da oynanan bu büyük oyunun, bu kirli savaşın aktörleri elde ettikleri kazanımlarını korumak için sürekli yeni hamleler yapıyorlar. Satranç tahtasına dönen Ortadoğu coğrafyasında hamleleri karşı hamleler takip ediyor. Bu hamlelerin sonucunda gelinen nokta gerçekten iç karartıcı. Bölgemiz ve bölge halkları açısından faturası çok ağır olan bu kaos ortamından nasıl çıkılacağı konusunda bir ümitsizlik, bir karamsarlık hali hakim ne yazık ki...

Ortadoğu’yu kasıp kavuran ateş her geçen gün ülkemiz sınırlarından içeriye doğru nüfuz etme potansiyelini artırıyor. Bölgeyi yakan ateşi Türkiye’ye de sıçratmak için uzun zamandır uluslararası düzeyde yoğun bir çaba zaten söz konusu idi.

suruc

SURUÇ'TAKİ BÜYÜK FOTOĞRAF

Suruç provokasyonu ile bu teşebbüs bir kez daha denendi denebilir. Suriye’nin kuzeyindeki Kobani’ye geçme hazırlığı yapan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyesi 300 gencin konakladığı Amara Kültür Merkezi’ne intihar saldırısı düzenlendi. Saldırı sonucu 32 kişi öldü onlarcası da yaralandı.

Ortaya çıkan karinelerden saldırının arkasında DAİŞ’ın olduğunu söylemek mümkün. Nedir bu karineler ve bu saldırı ile DAİŞ Türkiye’yi neden hedef almıştır? Bu saldırı ile nasıl bir sonuç elde etmek istemiştir?

Öncelikle büyük fotoğrafı daha net görebilmek için terör örgütü DAİŞ’e ilişkin birkaç tesbitte bulunalım.

Dün sayılabilecek geçmişte lokal hedefler doğrultusunda yola çıkan bu örgüt nasıl bu denli büyümüştür ve neden bir türlü durdurulamamaktadır? Ya da durdurulması istenmekte midir?

Sormaya devam edelim. Bölge üzerinde emperyal hedefleri olan küresel güçler açısından bakıldığında Ortadoğu’nun bugünki mevcut durumu onlar açısından tercih edilen bir durum mudur? Ya da şöyle soralım Batı, DAİŞ’in bölgede neden olduğu mevcut konjonktürden gerçekten de rahatsız mıdır?

DAİŞ'İN YAPTIKLARI BATI'NIN ÇIKARLARINA DENK DÜŞÜYOR

Ortadoğu’nun mevcut durumuna baktığımızda DAİŞ denen terör örgütünün yapıp ettikleri Batı’nın bölgesel ve küresel çıkarlarına denk düşüyor her nedense.

İsviçre çakısına benzetilen DAİŞ’in pek çok amaç için kullanıldığı vurgusu sıklıkla yapılıyor. Açıkçası benzetme son derece yerinde, çünkü örgüt gün geliyor Batı’nın hukuksuzluklarını meşrulaştırmak için, gün geliyor Türkiye gibi ülkeleri tehdit etmek için sopa olarak kullanıyor.

Dolayısıyla eylemleri ve ortaya çıkardığı algı sebebiyle Batı’nın DAİŞ’den çokta rahatsızlık duyduğunu söylemek mümkün değil.

DAİŞ’i tanımaya ve Batı’nın bu örgütten neden rahatsız olmadığını izah etmeye devam edelim.

Bu örgüt Mısır’da gerçekleştirdiği eylemlerle İsrail’e Mısır topraklarında operasyon yapma gerekçesini bile sunmuştur. Hatta İsrail’in Sina üzerinden topraklarını genişletme fırsatını sunduğu bile dillendirilmektedir...

Sünnilerin haklarını savunduğunu iddia eden bu örgüt İran’ı ve Şii örgütleri bir anda Batı’nın dostu haline getirmiştir…

Sözüm ona dini referanslarla hareket eden bu örgüt, eli kanlı Esed rejimine bile hayat öpücüğü vermiştir… Bu örgüt, Kuzey Suriye’de etnik temizlik yapmakla suçlanan, kendileri gibi düşünmeyen Kürtleri bile bölgeden süren terör örgütü PYD’yi Batı’nın müttefiki haline getirmiştir…

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, Ağustos 2015, 354. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.