Ömür Boyu Kimseye "öf!" Bile Demeden Yaşayabilir Misin?

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insan neslinin en mülâyimi idi. (Müslim, Hac, 137) Âişe vâlidemiz şöyle der: “Ahlâkı Hazret-i Peygamber’den daha güzel bir başkası yoktur. Ashâbından veya âilesinden kim O’nu çağırsa hemen, «Buyur!» derdi.

Sâhip olduğu yüce ahlâk sebebiyle Allâh Teâlâ:

Muhakkak ki Sen, büyük bir ahlâk üzeresin!” (el-Kalem, 4) âyet-i kerîmesini inzâl buyurdu. (Vâhidî, s. 463)

Efendimiz, hayatında hiçbir zaman nefsi için intikâm almamıştır.

O’nun engin şefkat, rahmet ve merhamet dolu hâlinden birkaç hususu Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- şu şekilde tavsîf eder:

O, hiç kimseyi ayıplamaz, kötülüğe mukâbele etmez, af ve hoşgörüyle muâmele eder, kötülükten uzak kalırdı. Nefsi için bir kimseden intikâm almış değildir. Hiçbir köle ve hizmetçiye, hattâ bir hayvana bile haksızlıkla dokunmamıştır...”(Müslim, Fedâil, 79)

Hazret-i Enes, Fahr-i Kâinât Efendimiz’i anlatırken şöyle demiştir:

Ben Rasûlullâh’ın ellerinden daha yumuşak ne bir atlasa ne de bir ipeğe dokundum. Allâh Rasûlü’nün kokusundan daha hoş bir râyiha koklamadım. Efendimiz’e tam on yıl hizmet ettim. Bana bir defa bile «öf!» demedi. Yaptığım bir şey sebebiyle «Niçin böyle yaptın?» demediği gibi, yapmadığım bir şey sebebiyle de «Şöyle yapsan olmazmıydı?» demedi. (Buhârî, Savm 53, Menâkıb 23; Müslim, Fezâil 82)

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir sahâbîyi:

Sende Allâh’ın sevdiği iki güzel haslet var: Hilim (yumuşak huyluluk) ve teennî (ihtiyatkârlık.)” sözleriyle medhetmişlerdi. (Müslim, Îmân 25, 26)

Bedevînin biri, Mescid-i Nebevî’de küçük abdestini bozmuştu. Sahâbîler hemen onu azarlamaya başladılar. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

–Adamı kendi hâline bırakın. Abdest bozduğu yere bir kova su dökün. Siz kolaylık göstermek için gönderildiniz, zorluk çıkarmak için değil.” buyurdular. (Buhârî, Vudû’ 58, Edeb 80)

Sonra da o kimseye mescidlerin ehemmiyetini ve âdâbını tatlı bir dille îzâh ettiler.

Enes -radıyallâhu anh- şöyle der:

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile birlikte yürüyordum. Üzerinde Necran kumaşından yapılmış, kenarları sert ve kalın bir hırka vardı. Bir bedevî Rasûl-i Ekrem’e yetişerek hırkasını sertçe çekti. Hırkanın boynuna gelen kısmına baktım, bedevînin sertçe çekmesinden dolayı hırkanın kenarı boynuna oturmuştu. Daha sonra bedevî:

–Ey Muhammed! Elinde bulunan Allâh’a âit mallardan bana da verilmesini emret!” dedi.

Fahr-i Kâinât Efendimiz, bedevîye dönüp tebessüm etti. Sonra da ona bir şeyler verilmesini emir buyurdu. (Buhârî, Humüs 19, Libâs 18, Edeb 68; Müslim, Zekât 128)

Nitekim O’nun teblîğ vazîfesindeki muvaffakıyeti de, bu yüksek hâllerinin bir bereketi olmuştur. Cenâb-ı Hak, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bu husustaki kemâlini şöyle bildirir:

(Ey Rasûlüm!) O vakit Allâh’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şâyet Sen kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi...” (Âl-i ‹mrân, 159)

Gerçekten de o günkü câhiliye insanları, O’nun yumuşak tabiatlı, affedici, güzel ahlâklı, halîm ve müsâmahakâr şahsiyeti karşısında bir mum gibi erimiş, vahşet ve huysuzlukların elinden kurtularak O insanlık nûrunun etrafında pervâne olmuşlardır. Çünkü O, insanlığın hüsrânını değil, hidâyetini istiyordu. Azâbı değil, rahmeti temsil ediyordu.

KAYNAK: Osman Nûri TOPBAŞ, Emsalsiz Örnek Şahsiyet, Erkam Yayınları, 2006, İstanbul

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.