Öldükten Sonra Dirileceksek Neden Ölüyoruz?

“Öldükten sonra dirileceksek neden ölüyoruz?” sorusunun cevabı… Deist ve ateistlerin en çok sorduğu sorular ve cevapları…

“Öldükten sonra dirileceksek neden ölüyoruz?” şeklinde boş düşüncelere kapılabiliyor.

ÖLÜM, ÂHİRETİN KAPISI

Oysa;

Ölüm, insanın imtihanında iki taraflı bir vesiledir. Allâh’a ve âhiret gününe inanmayanlar, ölümü bir son zannederler. Yani ölümün varlığı, öteler âleminin bir perdesi olur. Nitekim haşri inkâr edenler, ellerine çürümüş kemikleri alıp;

“–Bunu kim diriltilecek?” diye alaycı sualler sorarlardı. Düşünmezlerdi ki;

“–Onu ilk kez yaratan kim ise, O diriltecek!” (Bkz. Yâsîn, 78-79)

Îmân edenler ise, ölümün, esas hayat olan âhirete bir kapı olduğunu idrâk ederler. Ölümü tefekkür ederek, bu fânî hayatın aldatıcı tuzaklarına kapılmazlar. Bu cihânı bir istasyon kabul edip, onda oyalanmazlar.

Ölüm, fânîliğin îlânı olduğu için, aslında hayat ve ömür gibi bir nimettir. Mülk Sûresi’nde buyurulur:

“O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü

ve hayatı yaratmıştır. O; mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.” (el-Mülk, 2)

Hazret-i Mevlânâ buyurur:

“Oğul, herkesin ölümü kendi rengindedir. İnsanı Allâh’a kavuşturduğunu düşünmeden ölümden nefret edenlere ve ölüme düşman olanlara, ölüm korkunç bir düşman gibi görünür. Ölüme dost olanların karşısına da dost gibi çıkar.”

“Ey ölümden korkup kaçan can! İşin aslını, sözün doğrusunu istersen, sen aslında ölümden korkmuyorsun, sen kendinden (günahlarından) korkuyorsun.”

“Çünkü ölüm aynasında görüp ürktüğün, korktuğun, ölümün çehresi değil, kendi çirkin yüzündür.

Senin rûhun bir ağaca benzer. Ölüm ise, o ağacın yaprağıdır. Her yaprak, ağacın cinsine göredir…”

Eğer bu imtihanda ölüm olmasaydı, kıyâmete kadar doğan herkes yaşamaya devam edecek olsaydı, imtihan çok daha ağır olurdu. Hâlbuki; yaşlanmak, orta yaşlardan sonra güç ve kuvvetin azalmaya başlaması ve sonunda ölmek, bu cihânın fânî olduğunu, esas hayatın âhiret olduğunu anlatan birer ipucudur.

Elbette görene ve idrâk edene… Yâsîn-i şerifte buyurulur:

“Kime uzun ömür verirsek Biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç akıl erdirmiyorlar mı? (Bu fânî akış, bu yolculuk nereye?)” (Yâsîn, 68)

Ölüm vardır ki, insan acziyetini idrâk etsin. Cenâb-ı Hak, Vâkıa Sûresi’nde bir ölünün başındaki kişilere şöyle seslenir:

“Hele can boğaza dayandığı zaman, o vakit siz bakar durursunuz. (O anda) Biz ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz. Mademki (inkârdaki iddianıza göre) ceza görmeyecekmişsiniz, onu (canı) geri çevirsenize, şayet iddianızda doğru iseniz!” (el-Vâkıa, 83-87)

Ölüm vardır ki; insan, yeniden dirilişten sonraki ebedî hayatın, Cenâb-ı Hakk’ın iradesiyle gerçekleştiğini iyice anlasın. Ölüm inkıtâı olmasa, insanlar; “Biz zaten ebedî varlıklarız!” diye düşünürlerdi. İhtiras içinde de âdetâ birbirlerini yerlerdi.

İnsan şunu düşünmeli ki;

Bu dünyaya gelen niye geliyor, bu dünyadan gidenler nereye gidiyor?

  • Kimin mülkünde yaşıyoruz?
  • Kimin verdiği rızıkla merzuk durumdayız?
  • Bu akış nereye?..

Bu tefekkürler, insanın, bu dünyanın bir mekteb-i âlem olduğunu, bir imtihan diyarı olduğunu idrâk etmesine vesile olur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Yayınları, Aklın Cinneti DEİZM

İslam ve İhsan

DEİSTLERİN EN ÇOK SORDUĞU SORULAR VE CEVAPLARI

Deistlerin En Çok Sorduğu Sorular ve Cevapları

AKLIN CİNNETİ DEİZM (SESLİ KİTAP)

Aklın Cinneti Deizm (Sesli Kitap)

ÖLÜM ANI VE SONRASI

Ölüm Anı ve Sonrası

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.