Öfke Nöbeti Geçiren Çocuğa Nasıl Davranmalıyız?

Öfke, engellenme, istenmeyen sonuçlar ya da beklentilerin karşılanmaması durumlarında ortaya çıkan doğal bir duygudur. Kontrol edilemediğinde ise olumsuz davranışlara yol açabilir. O halde öfke nöbeti geçiren çocuğa nasıl davranmalıyız? Beş temel kural...

Yetişkinlerde bile baş edilmesi zor bir duygu iken çocuklarda öfke, zaman zaman çok yoğun yaşanabilmektedir. Beklemeye tahammül etme becerisi henüz yeterince gelişmediğinden, yaşamın ilk aylarında bebekler ihtiyaçlarının hemen karşılanmasını isterler, karşılanmaması durumunda öfkelerini ağlayarak, çırpınarak ifade ederler. Büyüdükçe ihtiyaçlarını ertelemeyi öğrenirler, öfkeyi ve diğer duygularını tanımaya başlarlar. Dil gelişimi ile beraber duyguları ifade etmek de kolaylaşır.

Sağlıklı bir çocuğun gelişiminde, öfke nöbetleri özellikle 2-4 yaş aralığında görülebilir. Bu dönemde çocuk hem kendini hem de çevreyi keşfetmeye çalışır. Hemen her şeyi kendisi yapmak ister, müdahale edilmesinden hoşlanmaz. Bu da kendini yeterli hissetmesi ve bireyselleşmesine katkı sağlar. Merak ve keşfetme duygularının en yoğun olduğu bu dönemde, konulan kural ve sınırlara itiraz eder, anne ve baba ile çatışmaya başlar. Yaşadığı gerilim, öfke nöbetlerine yol açabilir. Öfke nöbetinde çocuk, bağırma, ağlama, kendini yere atma, kendine vurma, kafasını bir yere vurma, nefesini tutma, elindekileri fırlatma, kusma, diğer kişilere saldırma, ısırma gibi davranışlar sergileyebilir.

Çocuğun yorgun, keyifsiz, acıkmış ya da hasta olduğu durumlarda bu nöbetler daha sık görülebilir. Basit bir durum bile öfkelerini tetikleyebilir ve öfke nöbetine yol açabilir. Bu durum aslında çocuğun yaşadığı dış dünyaya uyum sağlama çabasının bir parçasıdır ve bu yaş dönemlerinde normal kabul edilmelidir. Anne ve babanın tavrı, bu davranışların kalıcı olup olmayacağının belirlenmesinde önemlidir. Anne ve baba öfkenin doğal bir duygu olduğunu bilmeli, çocuğun duygularını anlamaya çalışmalıdır.

ANNE VE BABANIN ÇOCUĞUN DAVRANIŞLARINA TEPKİSİ ÇOK ÖNEMLİDİR

Çocuk öfke nöbeti yaşarken anne ya da baba çocuğun yanında kalmalı ve mümkün olduğunca sakin bir şekilde beklemelidir. Böylelikle çocuk yalnız olmadığını hisseder. Ancak zorlandıklarını hissettiklerinde geçici bir süre çocuğun yanından ayrılmak daha uygun olabilir. Çocuğu sakinleştirmeye çalışmak ise öfkesini iyice artırabilir. Böyle bir durumda sakin kalabilmek bazen çok güç olsa da çocuğun öfkeyle baş etmeyi öğrenmesi ve olumsuz davranışlarını pekiştirmemek için önemlidir. Eğer ebeveyn de çocuğa öfke ile yaklaşır ve karşılık verirse çocuğun öfkesi yatışmaz, kendini daha çaresiz ve gergin hisseder. Korkutma, cezalandırma gibi davranışlar da ileriye yönelik pek çok olumsuz sonuca yol açabilir. Eğer çocuk çok hareketli değilse ebeveyn ona sarılabilir ve çocuğun sakinleşmesine yardımcı olabilir. Çocuklar sorunlarla baş ederken ve tepki verirken etraflarındaki yetişkinleri örnek alırlar. Öfkesini kontrol etmekte zorlanan bir ebeveynin çocuktan bunu beklemesi çok da gerçekçi değildir. Ebeveynler çocuklarının nasıl davranmasını istiyorlarsa kendileri de o şekilde davranmalıdır.

Bazı konularda çocuğa seçim hakkı vermek, inisiyatif kullanmasını sağlamak kendini ifade etmesine yardımcı olacağı için öfke duygusunu azaltabilir. Kural koyarken nedeninin mutlaka açıklanması ve mümkünse çocuğun da fikrinin alınması önemlidir. Bu şekilde kuralı daha iyi anlayıp benimseyebilir.

Sürekli “hayır” diyerek engellenmesindense yaşadığı ortamın uygun şekilde düzenlenmesi daha doğrudur. Farklı bir ortama girilecekse buradaki kurallar hakkında önceden bilgilendirilmesi gerekir. Parkataki bir arkadaşına zarar verirse hemen eve dönmeleri gerekeceği baştan söylenirse çocuğun uyumu kolaylaşır.

5 TEMEL KURAL

Çocuğa öfkeyle yaklaşmamak, sakin kalıp çocuğun sakinleşmesini beklemek,

Koyduğunuz kurallara bağlı kalmayı sürdürmek, aşırı tavizkâr davranmayıp tutarlı davranmak,

Çocuğa iyi gelecekse ona sarılmak,

Çocuk sakinleştikten sonra duygularını ifade etmesine fırsat vermek, davranışının sonuçları hakkında konuşmak, beraber farklı çözüm yolları bulmaya çalışmak,

Öfke kontrolü konusunda attığı adımları takdir etmek.

Kaynak: diyanetdergi.com / Yrd. Doç. Dr. Esra SOMAZ | Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.